1 Ekim 2014 Çarşamba

Altmışbirinci güne günaydın

Günaydın Kurabiye,
Dayın sana ilk hediyesini göndermiş uzak diyarlardan. Onu sana muştulamak istedim. Hani sana geçenlerde çok dokunaklı şarkıdan, sesten bahsetmiştim. Beni minik bir tüy gibi havalandırıp, sonra sessizce yere bırakan, ne yaparsak yapalım, önüne geçemeyeceğimiz türlü başa gelişten bahis açan melodisini dinlemiştim defalarca. Bizi okumuş dayın uzaklardan, sana bana madem sevdik diye albümünü yollamış. Sen ben bir olduğumuz için, benim tüm sevmelerim sana, seninkiler bana bir şekilde tesir ettiği, edeceği için, sen hiç duymasan bile, benim dinlerken sağdığım sütlerle sana duygusu geçeceği için, uzaklardan seni beni mutlu etmek istemiş.

On numara dokunuşlar bunlar hayata Kurabiye. Teknolojinin, internetin her şeyin içine bir güzel karıştığı bir dönemde, içe dokunan bir sesin CD'sini, Norveç'ten niyet edip Almanya üzerinden İstanbul'a göndermek çok güzel karşılamalar hayata. Bu da benim masal bardağım, dayının bana hediyesi. İsveç'ten niyetle Hint işi bir dükkandan İstanbul'a uzanan. Adını ben koydum, efsunlu bu bardak. İçinde türlü mucize var güne açılan. Ne içsen, o oluyorsun bu bardakla. Hiç mutsuz olmadım ben bu bardaktan bir şeyler içerken, hiç bir kötü anım yok bu bardakla ne güzel değil mi. Masala açılan kapılarımdan en güzeli bu bardak benim. Babanın ellemesi yasak bu bardağı, bulaşık makinesine koyulması yasak. Benden içime açılan bir yolculuk bu bardak. Hem o kadar özel, hem o kadar aleni.

Ömrünü güzelleştiren insanlarla dolu olsun etrafın Kurabiye. Kan bağın olsun olmasın, içine dokunan insanlar huzur vermek için yapsın bunu. Diğerlerine görünmesin güzelliklerin, yok saysınlar seni. Boş olsunlar senden ömür boyu.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder