27 Ekim 2014 Pazartesi

Seksenyedinci gün

Bugün tam üç aşı oldun Kurabiye. Doktor amca ne yağan yağmura, ne sana acımadı, batırdı iğneleri, boşalttı ağzına karışımları. Bir damlacık boyunla çok şeyler yaşıyorsun gibi geliyor bize, umarım kötü şeyler etmiyoruzdur sana.

Bir de kalça ultrasonun vardı bugün, yine yufka yürekli anne olup bacağını adam gibi tutmadığım için sen ağlarken, bıyık altı gülümsemelere maruz kaldım doktor hemşire ahalisinden. E ağlıyor dedim gülümseyerek ben de, hemşire sen gel tut, dedi sonra doktor. Onlara et çuvalısınız belki de. Sense muameleye ağladın bence. Sonra tepende koca bir florasan vardı, yoğun bakımdakilere benzer. Sakıncası yoksa, dedim, bu ışık kapanabilir mi ben giydirirken, florasan sevmiyor, dedim. Hemşire anlamsızca bakarak kapadı ışığı. Ve sen tabi ki kestin ağlamayı. Hatırlamak istemiyorsun uzun yoğun bakım gecelerini çünkü, biliyorum, bildim. Bunu bildiysem, anladıysam, daha birçok şeyi de bilir anlarım, değil mi Kurabiye.

Bugün yine günlerimin keyiften çok endişeden ibaret olduğunu anlattım bir anneye. Biliyorum, dedi; geçecek, dedi. Normalmiş Kurabiye, her anne geçmiş buralardan. Her uyanışın, "şimdi neye ihtiyacı var acaba"dan, "ne güzel uyandı oynayalım"a dönecek herhalde bir gün.

Geceyi de rahat geçirirsen, yarın seni yıkayarak, bugünün tüm kötü muamelelerini, can yanmalarını unutmak istiyoruz Kurabiye.

Kulağına fısıldadığım zaman, sen beni dinlemeye devam et, olur mu. Güç veriyor sakinliğin, sükunetin ve bakışların çünkü bana. Öptüm seni pamuk teninden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder