22 Haziran 2016 Çarşamba

Artı üçyüzonsekizinci gün

Yazmayacaktım, ama yazacağım. Ne sırf gülüşleri yazabildim buraya, ne de tüm göz dolmalarını. Her biri kendi bildi sırasını, yerini galiba.

Dün sahile indirdi baban bizi. Gün battı denizin içine, en uzun günde, altımızda alabildiğine kum. Sen sessizce oyunlar oynar, bizler Türk Kahvelerimizi içerken. Sonra güzel bir şarkı başladı arkanda, babanla neşe içinde top oynamaya başladın. Topa attığın çalımlar, onu soktuğun haller biçimler, bu işten hiç anlamayan beni bir hayran ediyor bilsen...

Sonra baban baktı uzaktan sana, sen çapkın çapkın gülümserken. Kaç kere, dedi, kaç kere parmaklarını saydım ben senin, dedi. Ta eskiye, bundan iki yıl önceye götürdü bizi, kuvezdeki yaşam mücadelene, ele avuca anca sığan hallerine, şimdiki göbekli gülümsemenden çok uzaklara. Hastaneye git gellere her öğlen, telefona kalp çarptısıyla bakışlara, hastaneden her an aranabilme ihtimaline götürdü bizi. Çok üzgünüz, alın götürün'ü her an duyabilme ihtimaline...

Hıçkıra hıçkıra ağladığımız günlere götürdü, sigara üstüne sigara içtiği günlere babanın ben görmeden.  Nereden mi geldi aklıma bugün yeniden hepsi...

Bir kadıncağız, trafik kazası geçirmiş ve bir yıl tedaviye mahkum kocası için yardım kampanyası başlatmış, üç yaşında Rüzgar adında oğulları var, adamın boğazının tam ortasında bir delik var, eli kolu onca alete bağlı. Ve kız gülümsüyor bizlere, yardım istiyor masraflar için. Tanıyorum o gülümsemeyi ben, o yüzden anlattım bunları. Yaşamayanın, o an dışarıdan bakanın içini ezecek, kahredecek haller, başa gelince nasıl dirayetlendiriyor insanı, biliyorum kendi deneyimimden ben. Öldün mü, kaldın mı diye tele bakmanın, "süt bitti onu getirir misiniz diyecektik" diyen yoğun bakım hemşiresine sevinmenin ne demek olduğunu biliyorum. O kadının yüzüne yansıyan gücünü ve inancını tanıyorum. Hem çok üzüldüm, hem çok sevindim hepsi için, hepimiz için.

Öyle saçma şeyler oluyor ki buralarda Kurabiye, yani senin kaydıraktan kayman, tahtateravalliye binmen ve topa vurmanın yanında, öyle aptalca şeyler oluyor ki şehrimde, ülkemde, hatta çok daha yakın çevrelerde...

Bir Hayat Ablan olduğu için, bunca güzel gülebildiğin için, gidebildiğimiz bir sahil, ve o sahilin tam içine batan bir güneşe bunca yakın olduğumuz için çok şükrediyorum bazen.

Sana bağımlı mıyım, tam bilmiyorum. Senden ibaret miyim, hayır değilim. Olmayacağım da, bana böylesi en sağlıklısı geliyor. Ama üzüldün mü, bir yerlerin kızardı mı, canın yandı mı çok üzülüyorum evet. Ve gülümsediğinde, boynunu bana öptürdüğünde kendimden geçiyorum. Vay be, diyorum, işte bak bu kadar kolay bu mutluluk. Evde, elinin altında, her daim seni neşelendirmek için dolaşan bir şey var, deli gibi ağlasa da kucağına aldığında susuveren.

Ama biliyorum ki büyüdükçe senin ayrı bir yolun olacak yürüyüp gideceğin. Dün akşam Duru kız'a hayran hayran bakmandan biliyorum, kendimden biliyorum. Birçok anne gibi, ben de senin kendi kendine yeten ve en önemlisi huzurlu bir çocuk olmanı istiyorum. Babandan almış gibisin bu yanları, bir ömür boyu aydınlatsınlar yolunu. Ben kafası karışık bir kadınım, saçlarım da kıvırcık, sense sarışın düz saçlı ve çok güleç bir çocuksun. Bana bile gülüp geçiyorsun... Sırtın yere gelmesin Kurabiye, gelirse beni al ser altına...

11 Haziran 2016 Cumartesi

Artı üçyüzyedinci gün

Ben hala tutup birbuçuk yaşında teyzesi, amcası diyorum. Halbuki ikinci üçyüzlü günlere gelmişin. Yani artık yirmi aylık falan demeliyim herhalde.

Bugün deniz kıyısına gittik Kurabiye. Ortalığı kasıp kavuran ve neredeyse ayak bileklerine gelen mayonla on numaraydı karizman. Bir yengeç bacağı buldum ben, geri kalan her yeri yenmiş idi. Gece hareketli imiş Caddebostan sahilde onu anladık.

TSH kontrolün vardı yine, değerlerin arzu ettiğimiz seviyeden biraz daha yüksek, o yüzden ilacın dozu arttı. Önce biraz üzülmüştüm, aslında kan alınan gün çığlığı bastığın için ve kan alındıktan sonra uzun uzun elini tutup ağladığın için dertlenmiştim, bir de değerler pek güzel çıkmayınca hepten kaçmıştı tadım.Şimdi düşüdükçe normalliyorum, buna da şükür diyorum.

Ben bugün hayatımda ilk defa İstanbul'da denize girmiş oldum Kurabiye. Çok sevdiğim kitabımı bitirdim gözlerim hafif yaşlı. Babaannenin mayosunu ödünç aldım, daldım suya. Umarım bir gün senin için de nasip olur bu güzellik. Yani şöyle sen kendini bilirken biraz biraz, yoksa ben seni sokarım cup cup yakınlarda zaten.

Sen büyüdükçe sanki uzaklaşıyorum bu yazma işinden. Ondan, iyi ki sen miniminicikken uzun uzun yazmışım Kurabiye. Yazmak bana çok iyi gelmiş, seni büyütürken ben sakinleştirmiş, güçlendirmiş, gülümsetmiş güzelim.

Sık sık dediğim gibi, ço tatlısın Kurabiye. Ömrün uzun, huzur dolu ve sevdiklerinle beraber olsun.

Öptüm seni uykulu ve hafif güneş yanıklı kol içlerinden...