25 Aralık 2016 Pazar

Fareli masal, kardeş bulut ve Tayyan abi üzerine

Günlerdir yazmak istiyorum ve yazamıyorum bildiğin. Sonra öyle güzel ya da öyle özel şeyler oluyor ki, bunu kesin yazmalıyım diyorum, ve yine yazamıyorum. Artık yeter kadın, dedim yine, yaz şu çocuğa günlüğünü, boynunun borcu bu. İşte ondan buradayım.

Sen büyüdükçe seninle ilgili her şey güzelleşiyor gibi geliyor. İki yaşın senin olgunluk çağın gibi, yani olgunluk derken, birkaç ay öncene göre bir aydınlanma çağın diyelim. Olaylara yaklaşımın, verdiğin cevaplar bizi dumur edebiliyor.

Masal anlatmaya başladın ve bu durum mest ediyor beni. Bir fareyle baba farenin masalını anlatıyorsun, önce arkadaş oluyorlar, sonra da beraber oyun oynuyorlar. Çok güzel değil mi, bence çok güzel. Tabi neden anne fareyle değil de baba fareyle oynadığını çözemedim, ama şimdilik çok deşmiyorum. Masal işte...

Ben sana bana bişiler yapmaya heves ettim. Yaklaşık üç aydır devam ettiğim bir kurstan, yani böyle her hafta ellerimizle yaratıcı şeyler denediğimiz bir kurstan sonra nihayet bişiler yaratabileceğime ikna oldum sanırım. Seninle beraber yeni yıl kartları hazırladık, yarın postalayacağım. Sonra keçeler almıştım, oturdum lavanta keseli balık yaptım sana. Sen çok sevdin, aldın bisikletinin koluna taktın, oyundan oyun yaratmana bayılıyorum senin. Yani o balık için evde aklıma gelecek son yer olabilirdi bisikletinin kolu, ama sen aniden parlayan gözlerle buldun taktın ve çok güzel oldu. Uzun yol şöförlerinin, direksiyona iliştirdiği minik hatıralar gibi durdu, demek ki bunun için yapmıştım balığı.

Sonra sen "bulut yap" dedin. Hay hay, dedim. Oturdum bulutlar kestim sana, bir de sopa buldum, yapıştırdım birbirine hepsini. Ben kitap ayracı yaptığımı sanıyordum, sen ona aduuukit yaptırdın. Aduukit mi ne, ta benim çocukluğumdan bir atari oyunun dövüş repliği, yani sanırım öyle bişiydi, göstermiştim sana artistik hareketleri. Sen de bulutla adukit yapmaya başladın. Sonra bulutun adı "kardeşim" oldu. Sen ona öyle deyince evde tuhaf sessizlikler oldu, yarın Hayat Abla'ya demeliyim, "kardeşim nerde" derse bunu vericen şaşırma, diye. Bir kardeş istiyor olabilir misin gerçekten? Bence istiyorsun Kurabiye, ama babanı da ikna etmemiz lazım bu işe.

Sonra Tayyan abi. Yani aslında onun adı Kayhan Abi, ama sen çok güzel sesleniyorsun ona. Seni alıp uçurmasına, zıplatmasına izin veriyorsun. Merdivenlerden atlıyorsun kollarına, seni tutsun, daha doğrusu seni tutacak diye. Ayakların yerden kesiliyor zıplarken, Güveniyorsun bildiğin. Çok güzel, değil mi Kurabiye. Yani şimdi henüz bilemezsin bunu tabi de, birilerine bu kadar gözün kapalı güvenebilmen ne kadar güzel, değil mi? Her gece bunun için dua ediyorum baş ucunda senin, karşına hep iyi insanların çıkması için, iyilerle çoğalman için.

Ben bilmem kaçıncı kez cüzdanımı kaybettim- daha önce telefon, bir poşet hediye de kaybeder gibi olmuştum- ve yine geldi beni buldu. Hem de en masalsı şekilde. Öncekilerde hep "kalbim ne temizmiş" diyordum, yani duyanlar öyle diyordu, ben de demek ki öyle, diyordum. Ama bu defa başka bir şey olduğunu farkettim;

Hayatın olası tüm acımasızlığına, acı tesadüflerine ve hayal kırıklıklarına rağmen, ben Kurabiye, insanın özünde iyi hem de çok iyi olduğuna gönülden inanıyorum. Her birimizin aslında iyi olduğuna inanıyorum.  Hepsi ondan oluyor bence.

Dünyayı güzellik kurtarsın ondan şairin dediği gibi, bir insanı sevmekle başlasın, bitecekse de tam ondan bitsin...

İyilik, güzellik, mutluluk bir yıl daha seni bulsun, bizi sarsın. Sen bir yıl daha, babanla biz sarılırken usulca koş, aramıza gir, bacaklarımıza dolan.

Öptüm seni....