2 Ekim 2014 Perşembe

Altmışikinci gün

Bugün çok maşallahlandın Kurabiye. Korktum bile biraz ben, herkes dönüp dönüp sana baktı ne şirin şey bu, diye. Her "ne şirin şey"e bir gerinme ile karşılık verdiğin için, izleyici sayısı hızla arttı. Hatta yeni doğum yapmış bir anne vardı, erkek çocuk doğurunca mavi sabahlık giymiş olan, çıktı odasından direkt seni gördü, "Çubuk kraker bu!" dedi sana. Benim aklıma gelmemişti bak bu, çubuk kraker de olabilirsin belki biraz, ne dersin?

Ha sonra, hani geçenlerde çıkışta getirin bana bunu seveyim seveyim, teyze geldi yine. Sen gerine gerine yatınca, burada ifade edemeyeceğim kelimelerle sevdi seni, meal olarak her bir yanını yaymış ne güzel yatıyor dedi sağolsın. Ben de öğrenmiş oldum tabirleri bu yatış pozisyonları için. Not edip, yeri geldikçe sana anlatacağım. Kavgada orada burada gerekir belki neme lazım diye.

Sonraaa, bize köy buldum Kurabiye. Senin inekleri, koyunları, tarladaki mısırları, domatesleri, fasülyeleri görmen için, bayramlaşma nedir bilmen için köy buldum. Temizliğe gelen abla, gezdirecek bizi, tavukların altından yumurta almasını öğretecek bize. Hemen gelsin bayramlar...

Yarın arefe, sonra ilk bayramın. Evin bayramı, senin ilk bayramından hemen sonra olacak inşallah.

Sen benim kurabiyem misin, dedim bugün sana ben, gözünü açtın sen de emin olmak için. Tersinden de söyledim evet kolay olsun diye, ben senin annen miyim dedim. Bir süre daha sürecek salakça sorularım, sonra normalleyeceğim, sen de idare edeceksin. Sonrası hep iyilik, güzellik.

Süt göbeğinden okşadım Kurabiye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder