22 Ekim 2014 Çarşamba

Seksenbirinci gün

Aslında dün akşam yazmalıydım ama işte yorgunluk, yazamadım. Ancak bu günlüğün saati, uzak ülke saatlerine ayarlı olduğundan, kendini hala dün sayabilir, o zaman şimdi dün için yazsam, ve bunları bu kadar hiç açıklamasam, dünün yazısını dün yazmış olurum ne güzel, olması gerektiği gibi.

Dayı beni sahile götürdü dün, on küsür gün sonra ilk defa serbest zaman arası verdi annen. Hoş çok serbest olmadı, sana bişiler aldık yine birlikte. Ama deniz gördüm, sahil gördüm, dayıyı dinledim, gitar çalan adam, bisiklete binen adam gördüm. Hayat oldukça normal, hatta bıraktığm gibi akmaya devam ediyormuş Kurabiye.  Hoşuma hem gitti, hem gitmedi, bir garip oldum. Zaten aralarda saatin alarmı senle ilgili bir şeyler hatırlattı yine, sana bağlandı konularımız.

Sonra, sana yastık kılıfları diken terzi amcadan bahsetmiştim, bu defa da süt bezleri diksin istemiştim. Dükkana girdim ki, hasta olduğunu öğrendim. Hem de fena bir hastalıkmış Kurabiye, üzüldüm. Umarım tanıma fırsatın olur amcayı. Onu, sana yetişsin diye yastık kılıflarını acele acele diken, ne zaman alayım dediğimde "cumartesi bir uğra" diyen ve beyninde koca bir tümörle yaşadığını yeni öğrenen bir amca olarak tanımazsın sadece umarım. Bugün ameliyata girecekmiş, umarım güzel olur her şey. Ölüm diye bir şey var, ama sana anlatacaklarım sıralamasında ilk başta yer almıyor, zamanı yeri gelince anlatacağım. Terzi amca şimdilik, yastık kılıfçı olarak yer alsın hayatımızda.

Aşı oldun dün, bacağının yan tarafında, bacağının yarısı kadar bir yara bandı var şimdi. O iğne girerken sen hiç duymadığımız bir sesle ağladın, o zaman anladık ki evdekiler mızmızlanma bu ise bariz can yanması imiş. Allahtan kısa kestin de, içimizi çok dağlamadın. Yoksa sen devam etsen, doktorun yanında sen ben koro olarak ağlayacaktık, hayati olmayan soru ve sorunlarımızla oldukça az ilgilenen doktorun gözünde ikimizin de karizması düşecekti iyice. Güzel toparladın. Canın yanarken, soran gözlerle bana baktın yine. İyiliğin için canım, diyebildim sadece. Umarım bu yeni yeni oluşan güvenin kısa zamanda sarsılmaz, uzunca bir süre beni iyi ve güzel bir kadın olarak bilirsin sana karşı. Her şey, iyiliğin için yoksa. Akşam uykudan uyandırıp ağzına tıkadığımız kan ilacı da, sabah verdiğimiz TSH damlaları da, önümüzdeki aylarda sık sık olacak bu aşı arkadaşlar da...

Dayı gidiyor bugün memleketine, uzak ülkeye. Bu defa daha gitmeden hüzünlendirdi bayağı beni, sen büyüyeceksin gün be gün. Ve bunu göremeyecek dayı. Bir ara türlü sebeple dinlediğim şarkı düştü aklıma bunları düşününce, bir yalnızlık çöktü omuzlarıma. Sen dolduruyorsun aslında günü, hayatı güzelce ama, bir hüzün, bir eksiklik, bir çok güzel şeyi paylaşabilmek yerine tek başına yaşayacak olma burukluğu sardı içimi. Ananene bahsettim sonra biraz, patlattı yine vecizelerini. Sen de oğlan annesisin, anla artık beni, dedi. Çekip gidiyor bunlar, nasıl özlüyorsun anla beni, dedi. Dayıya üzülürken, sonra bir de sana mı üzüleceğim ben. Her şey sırayla olsun, sabırla olsun, aşkla olsun, olur mu...

Öptüm yana açılmış kollarında uyuyan yerlerinden Kurabiye...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder