23 Ekim 2014 Perşembe

Seksenikinci gün

Şaka maka bayağı bir zaman olmuş Kurabiye sen geleli buralara. Seksen küsür gün olmuş bak.

Bugün dayını yolcu ettik kuzey ülkesine, senin cici foturaflarını çekti gitmeden. Yüzüne bakınca pek minik gelmiyorsun bana da, foturaflarda ellerini ayaklarını görünce şaşırdım biraz. Ha çok şirinsin bize, orası ayrı. Ama senin büyüyüp top koşturduğun, bisiklete bindiğin, kucaklara sığmadığın halleri hayal etmeye çalışınca bir garip oluyorum. Sen büyüyücen ki biz yaşlanacağız herhalde. Hep öyle olmuştur sanırım.

Burnundan ilk defa sümük aldım. Nefesinle sümüğü çekip bir yere hapsettiğin aletler varmış, onları denedim. Sen de uslu uslu bana yardım ettin çekebileyim, seni de rahatlatayım diye. Düğme burundan çıkan yarım düğme sümük ne kadar rahatlattı beni, diyemem sana. Sen de derin bir uykuya daldın sonrasında, dedim burundan kaliteli nefes her yaşta mühim demek ki.

Onun dışında, süt, gaz, kaka, uyku rutinin devam etti. Dayına bu yaşam şeklin pek bir tuhaf geldi, sadece yiyip içip çıkarıyor bu çocuk, bebek işte, dedi. Bebeklik bundan ibaret olmasa gerek, değil mi Kurabiye. Daha birçok numaların olsa gerek bizimle paylaşmak için, değil mi. Sabırlıyız bekliyoruz, şimdilik uyusun, büyüsün diyoruz. Ben minik minik öpüyorum yanaklarını, tam öpücük sayılmaz. Sana bişi olmasın diye, dudaklarımı, nefesimi değdirmiyorum sana, dudaklarımı kapayıp yanaklarımı değdiriyorum. Bir de burun selamımız var, burun buruna verilen. Yavaş yavaş ilerliyoruz. Bir de gaz seanslarında kulağına fısıldadığım iyi dilekler var, bir yerlere gidiyordur dediklerim diyorum. Biraz biraz konuşuyorum seninle, sen gaz çıkarabilmek için kendinden geçerken. Dualarla sana eşlik ederken.

Öptüm uyuyan yerlerinden Kurabiye...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder