30 Eylül 2014 Salı

Altmışıncı gün

Bugün çıkış yakın dediler, biz diyeceğimiz her şeyi unuttuk Kurabiye. Doktor amca, iki aydır saçma sorularından susturamadığı kadını mıhladı koltuğa, ve tabii babanı da. Tabi biz salakça devam ettik, o zaman bayramda taşınmayacağız, o zaman mobilya nereye gelecek gibi gibi. Sonra tekrar sorduk "nasıl?" diye, sonra yine dedi "yakında". Biz yine sustuk şaşkın.

Geliyormuşsun Kurabiye. Yanına çıktık sonra, ağzına tıkıştırılan emzik, nargile ucu gibi sıkışmış dudakların arasında, uyuyordun keyifle. Ben çok korktum tabi senden yine. Adam resmen geliyor dedim. Öyle böyle değil dedim. "Yani bu durumda ben sanırım Filmekimi'ne gidemeyeceğim, değil mi?" dedim, baban "senin Filmekimi evde oynayacak uzunca süre" dedi.

Sonra, çantamdaki tek kağıt olan Filmekimi broşürünün arkasına, biberon ve emzik markaları yazdık hemşirelerle konuşup. Hep diyorum sana, mükemmel bir anne olamayabilirim kabul, zaten bunu hiç vadetmedim bak. Hafif aksamalarım olabilir, şaşkınlıklarım olabilir, heveslerim olabilir. Ama tek garantim, elimden geldiği kadar iyi bir anne olup, seni çok sevmek olacak. Bunu yapabilirim, evet yapabilirim. Yarım porsiyon olan seni tutup göğsüme bastırabilirim. Hemşirenin büyük dikkatle ifade ettiği büyük abdestini sık sık temizleyebilirim. Buraları sana çok sevdirmeye çalışabilirim.

Dışarıdaki hayat güzel olabilir Kurabiye, hele seninle çok daha şenlenecek, renklenecek olabilir. Bir şans vermene değer. Beni iyileştirmene değer.

Emzikli şirin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder