2 Eylül 2014 Salı

Otuzikinci gün

Bugün iyi haberler aldık Kurabiye'den. Yattığı yer değişmiş, tabi bunu bir de babaanneye sormak gerek, çünkü olması gereken yerin boş olduğunu görünce kafasından sular dökülmüş gibi olmuş bir parça.

Hemşire sakinleştirdi sonra bizi "Büyüdüğü için bu tarafa geçirdik" dedi. Büyümek, ne garip bir beklenti değil mi. Yani her yaşta biraz büyümüyor muyuz, halbuki şu an Kurabiye için tek gerçeklik, aşılması gereken tek yükseklik bu, büyümek. Garip.

Gözlerini açtın bugün, büyümüş halin ile gözlerinin ikisini de bugün ilk defa görmüş gibi hissettim ve çok beğendim Kurabiye seni. Ne anana ne babana benziyorsun bence, beni geçtim haydi, ama baban da bu kadar güzel değil ki. Sen bir başkasın. Yoksa karıştın mı hastanede, duyduğumuz kötü hikayeler gibi? Ama karıştıysan bile, ben senin annenim artık, sütlerim sana gidiyor. Seni görünce mutlu oluyorum, o zaman sen bizimlesin artık.

Kendimce tüm bunları, Kurabiye bir gün büyüsün de, bir parça okusun diye de yazıyordum ama aklım bugün başıma geldi. Onun bunları okuyabilmesi için süper eğitim sistemimizle bile en az altı yıl geçmesi gerekiyor-yan kuvöz yakını arkadaşımdan biliyorum- Altı yıl boyunca ne devam edebilir ki, bu günlüğü, günlüğümsüyü tutundursunlar internet denen, bazı bazı bulut denen bu dünyada? Yok olup gider kesin, ben en iyisi, el işi süslemeli bir deftere de yazayım olan biteni, ya da en azından doğru düzgün bir yerde de tutayım.

Bugün başka prematüre annelerinden de haber aldım, mektuplarıma cevaplar vermişler, sevindim. El ele tutuşmak için yeni arkadaşlarım oldu bak Kurabiye. Birbirimizi hiç tanımasak da, çok ama çok özel bir ortaklığımız var onlarla. Bir tanesi anlatıyordu bir yazıda başına geleni, "...Herkes kokusunu içine çekip göğsüne bastırırken, ben seni günde bir yarım saat cam arkasından görüyordum" diyordu. Ben yazmamıştım böyle sanırım, ama olan aslında tam olarak buydu. İçinde yaşarken, anlamıyor bazen insan olan biteni. Ama farklılığı fark etmek gerek. Üzülmek için değil, unutmamak için. Ha bir de tanışma soruları var etrafla; "Maşallah, sizinki kaç haftalık doğdu? Kız mı erkek mi? Büyür büyür inşallah..."

Altınlarını da biriktiyorum Kurabiye. Sen bir büyü, bunları bozdurup bozdurup dünyayı gezeceğiz. Sen küçükken, bana çok hayran olacaksın, beni beğeneceksin, o ara yani senin gözün açılana kadar gezeceğim seninle. Sonra beni beğenmeyeceksin, kendi başına gideceksin arkadaşlarınla, sevgililerinle, peki diyeceğim. Başıma geldi, oradan biliyorum.

Pratik bilgiler:

  • İnternet yarın bir gün olmayabilir, değerli notlar, mektuplar başka yerlerde de, pamuklara sarılarak gerekirse, muhafaza edilmeli.
  • Düne not düşmemişim, ama bebeklerde ya da en azından prematürelerdeki giysi takımı olayını çözdüm yine bir anneyle konuşurken. Biraz güldü, duydum ama olsun. Olay, çıtçıtlı bir iç body ve üzerine bir tulum, tepesine de bir şapkadan ibaret, en içte de bez, oldu mu sana tam bir çocuk. Budur.
  • Çocukların gözü açılana kadar, anne babaya olan hayranlıklarından sonuna kadar faydalanılacak. Ben gezmek için kullanacağım kartımı, babayı, dayıyı bilemem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder