21 Eylül 2014 Pazar

Ellibirinci gün

Bugün ellibir günlüksün. Bereni çıkarmışlardı kafandan. Yusyuvarlak kafanı gördük bol bol. Artık üşümüyor demek ki dedik, vücut sıcaklığını muhafaza mühimdi, bu iyi bir şey herhalde dedik.

A daha başa dönmeliyim aslında. Bu pazar günü, yoğun bakım görüş alanında onbeş yirmi veliydik. Merhabalaştık, günaydınlaştık. Perdelerin açılmasını bekledik birlikte. Hiçbir şey kalmasa geriye bugünlerden -acıları hep silsek atsak da- bu yaşanmadan paylaşılamayacak anıları asmak gerek mandalla. Biz seninle yandaki kurabiyenin geceleri alem yaptığınızı, o yüzden akşamdan kalma olduğunuzu, ondan hep uyuduğunuzu düşünüyoruz. İsminizle çağırıyoruz hep sizleri, cam ardından dert anlatıyoruz. Kah poponuzu kah yüzünüzü görüyoruz. Annelik babalık henüz değilse de bu, tatlı bir alışkanlık çok. Konuşmalar hep benzer; "bugün nasıl sizinki, maşallah, büyür büyür, ne zaman çıkıyor belli mi? Kaç kilo oldu peki? Kız mı erkek mi?"

Sonra uykunda gülümsemenden bahsettik, ben rüya görüyor kesin diyorum. Baban ne görecek daha diyor, anca süt diyor, sonra dalga geçiyoruz seninle "aa sütt, aa burda da sütt" diyorsun rüyanda, ondan kaykılıyor dudakların hafif yana. Olabilir mi, kafamıza atar mısın yoksa eline geçirdiklerini çıkıp?

Bir de boyunu ölçtü bugün babanla deden. Bunu yazıcam ama günlüğe, çok komiksiniz dedim onlara da. Cam ardından, başına bacaklarına bakıp; bacakların açık halini hayal edip, iki ellerini metre yapıp, pervazda ölçtüler seni. Birine göre kırkbeş, diğerine göre elli santimsin. Sen eve gelmeden, bizi çok eğlendirdin Kurabiye. Daha çok eğlenmeler nasip olsun.

Hep dediğim gibi, göreceğin günler, gezeceğin yerler, seveceğin yürekler benden çok, benden güzel, benden uzun olsun.

Öptük seni burnundan, yanağından, parmak uçlarından...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder