18 Eylül 2014 Perşembe

Kırksekizinci gün

Bugün sonbahar geldi Kurabiye. Mevsim döndü. Nereden mi biliyorum, çok sevdiğim parmak arası terlikleri evde giyemiyorum artık. Çorap arıyorum çünkü. Hırkasız oturamıyorum, yağmur sesi eşlik ediyor arka fona. İşte bunlar hep sonbahar belirtileri. Eskiden Eylül'ün başıyla gelirdi, bir onbeş gün kadar kaymış yıllar içinde. Kozmik oyunlar bunlar hep, insanın insana, insanlığa ettiği belki de.

Bugün, evi senin için temizlemiş olduk, araban geldi, kurduk, denedik. Baban bunun tam bir deneme olması için bana seslendi sonra "evde, çocuk gibi bir şey var mı deneyebileceğimiz?" Gülümsedim, en benzeyebilecek şeyimiz peluş köpeğimiz idi, o da pek yerini tutamazdı, seninle olacak deneme artık. Çocuk yok, köpek verelim anlayışıyla çıkmış olsaydık pazara, sanırım çocuk mocuk da vermezlerdi bize, vermesinlerdi zaten.

Pazar demişken, pazara gittim bugün. Seviyorum pazara gitmeyi, sen sever misin bakalım. Görüyorum anneleriyle pazara gelen çocuklar. Türlü teyzenin şaklabanlıklarına maruz kalıyorlar, pusetler kalabalık yollarda takılıyor, ama bulunur bir yol herhalde. Kucakta taşımalık kuşaklar bu yüzden var değil mi. Cici bir anımı hem sana hem bana demek istedim pazardan. Mutlu gittim zaten türlü sebeple, iyi bir şeyler olacağı belliydi belki de. Daha önce çanta aldığım bir tezgaha yaklaştım. On liraya çok cici çantalar satan bir kız. Bir tane daha aldım, gülümsedim, "sizden almıştım daha önce, çok memnun kaldım" dedim. "Sizi tanıyorum, çok net hatırlıyorum aldığınızı, ben de size soracaktım, memnun musunuz diye" dedi, gülümsedik sonra birbirimize. Hayırsızın, uğursuzun, türlü şerefsizin -babanı seslendiriyorum evet biraz- cirit attığı İstanbul'da, iki tatlı insan karşılaşmıştık işte, oluyordu demek ki. "Sizin gibi kibar müşteriler yok artık..." dedi sonra, büyük bir kibarlık etmemiştim aslında, ama işte sonuç ortada, ikimiz de mutlu ayrıldık bu iki dakikalık konuşmadan.

Sana beni anlattım sanki biraz, halbuki sana senin bugünkü halini de anlatmamız lazım ki "hadi ya" de büyüdüğünde. Sen bugün kafandaki bereyi elinle tutup çıkartıp, kafanı ve vücudunu diğer tarafa çevirdin Kurabiye, Bu insanlık için küçük, senin içinse koca bir adım. Unutmamalısın bugünü. Arkanı beresiz olarak dönmüş cici bir fotoğrafın var bende. Saklarım sana uzun zamanlar.

Sonra bugün bir TV programına, iki prematüre bebek annesi konuk çıktı, başlarından geçenleri anlattılar, hikayeler çok benzer. Evet ya dedim sık sık, ama sunucuya ve diğer konuklara öyle tuhaf, öyle zor geldi ki anlatılanlar. Onların şaşkınlığıyla uyanıyorum sanki ara ara. Yoğun bakımdaki anneleri, babaları ve bebekleri göre göre, her çocuk, hayatının bir döneminde bunları yaşar, ama üç gün, ama üç ay gibi düşünüyorum sanırım. Üzgün değilim Kurabiye. Çok şanslı bile hissediyorum kendimi, birçok açıdan. Neden ben demiyorum, bazen neden sen diyorum, ama o da çok kalmıyor. Benden nefret etme yeter, emi.

Öptüm seni,



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder