13 Eylül 2014 Cumartesi

Kırküçüncü gün

Doğalı kaç gün olduyu bu günlükten takip ediyorum desem, pek yersiz olmaz Kurabiye. Hiç olmazsa buna yaradı bak, şıp diye söylüyorum birileri sorduğunda.

Bugün güzel bir gündü yine, kilo almışsın bir kere, büyüyorsun. Gözlerin kocaman kocaman açıktı, etrafa, yani kablolara, kuvözün duvarlarına, florasanlara bakıyordun.  Daha eğlenceli şeyler gösterebilmek de nasip olsun, ya da görebilmek sana nasip olsun. Neden, çünkü sen benim gözümde koca bir adamsın. Bana lütfen ihtiyacı olan, aslında beni adam edecek olan kocaman bir adamsın. Hani öyle alıştım ki bir yandan bu fikre, sana minik bodyler aldım geçen gün yine. Bir karış boyunda, üzerinde komik hayvanlar olan body'ler. Alırken şirin tabi de, koca adam olmuş, büyümüş küçülmüş bu tip neden giysin bunları sorusu yankılanıyor kafamda. Sayıp sövüyorsun sürekli bana, "Bu ne? Bu ne diyorum sana cevap ver, bunu mu giyeceğim ben? Sırf biraz kısayım diye hem de? Bebek gibi bir halim mi var?" diyecekmişsin gibi geliyor. Kendimden de, senden de korkuyorum sonra. Senin sesini duymadan, hep bir camın ardından uzun uzun bakıp, kafada uzun uzun düşünmekten kurmaktan mı oldu, oluyor böyle diye korkuyorum. Sana yazıyorum ya tüm bunları, her akşam uyumadan okuyup sindiriyorsun gibi falan da geliyor sanırım. Çok süt sağmaktan ve rezene tüketmekten oluyor belki de hepsi...

Sonra, tatlı bir amca var bizim apartmanda. Bugün seni sordu bana. "Çıkarıyor musun dışarı?" dedi ilkin. Çok sevdim soruyu, amcayı da severim zaten. "Yok" dedim, "daha değil, hastanede henüz, gelecek inşallah" dedim. "Gelsin gelsin" dedi, seni bekleyen biri daha var artık. Sen de seversin, onunla da gezersin belki. Olayımız seni gezdirmek olsun Kurabiye.

Baban doktora sorduğum yerli yersiz sorulara kızıyor hafif. "Anlayışlı oluyor bu doktolar bayağı, tüm anneler böyle herhalde ki alışkınlar" dedi hatta. Sen beni ondan çok sev, emi Kurabiye. Neden, öyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder