12 Eylül 2014 Cuma

Kırkikinci gün

Dün akşam ve bu sabah, taksicinin geçen gün dedikleri uğulduyor kulaklarımda Kurabiye. Dün deli deli gezince, eski gençlik günlerimi hatırlayınca oldu biraz sanırım, tam anlayamadım henüz. Neyi anlıyoruz ki şıp diye, değil mi. Hayata anlam katıyor belki gerçekten bu meşgale, bir düzen katıyor. Her an her şeyi, her istediğimi yapabilirim, beni bağlayan eden hiçbir şey yok hissi, çok da iyi bir his değil belki de. Kaybolabiliyoruz boşlukta. Şimdi bile hayatıma kattığın rutin, düzen rahatlatıyor bir şekilde beni. Her şeyimle bağlı olduğum, bağımlı olduğum, dünya yansa dışına çıkamayacağım bir düzen var üç saatte bir uymam gereken. Gözünün yaşına bakmıyorum kimsenin, kendim dahil. Ve rahatlatıyor bu beni.

Bebeklerin neden kundaklanması gerektiğini okumuştum bir yerde. Elleri kolları çok serbest kalınca, ne yapacaklarını şaşırdıkları için huzursuzlanıyorlarmış. Her birimiz bebek olmadık mı bir dönem. Bizi de huzursuz ediyor her an her şeyi yapabilir halde olmak, boşlukta olmak, "Özgür" hem olmak, hem olamamak.

Bebekler düzen sever deniyor ya bir de, aynı saatte uyumak, uyanmak, yemek, kaka yapmak. Oda sıcaklığının aynı olması, düzen. Sizden öğrenecek çok şeyimiz var değil mi, içinize bakmamız, gerçekten bakmamız yeterli. Seni, eve geldikten sonra elimden geldiği kadar iyi okuyacağım Kurabiye. Sana iyi bir anne olabilmenin yanısıra, daha iyi, daha kendine dönük bir insan olabilmek için. Beni adam edebilmen için.

Gel Kurabiye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder