10 Eylül 2014 Çarşamba

Kırkıncı gün

Gelelim kırkıncı güne,

Beni hastaneye taşıyan taksici ile başlayalım bugün Kurabiye. Hastaneye taşıdığım süt sağma makinesi kutusunu, doğal olarak alet çantasına benzetti, oradan başladı muhabbet. Benim de açıklayacağım tuttu her şeyi. Yapmam normalde, hepi topu onbeş dakikalık tanışıklığımız olacak, hıhı der geçerim. Ben de zamanında cici bir annenin kutusunu alet çantasına benzetip çok dalga geçtiğim için, yakın buldum adama kendimi sanırım. Hı hı dedim, süt sağma makinesi, evet bebek erken geldi, evet kuvözde. Her gün mü sağıyorum, yok taksit taksit, kafama esince, acıkınca bi alo çakıyor, sağıyorum filan. Yok öyle demedim. Anlayışlıydım, üç çocuk babası olmuş adam ama hiç erken gelmemiş bebekler, hatta beşer kilo beşer kilo gelmiş anneye yazık, izah ettim durumu. Sonra bana çocukların güzel yanlarını anlatmaya başladı. Orada kazındı laf kafama ve buraya not düşüldü işte. "Güzel bir şey çocuk, hayatın bir anlamı oluyor o zaman" dedi. O sustu, ben sustum trafikte. Hayatının anlamı olmuş adamın baba olunca. Taksici olmuş, büyümüş etmiş, hep boşa. Baba olunca değişmiş iş, tuhaf değil mi Kurabiye. Bir damla boyunuzla anlam katmanız anlamsız hayatlarımıza. Haklı mı, haksız mı bilemedim amca.

Emzirmeyen kadınlara gıcık olduğundan bahsetti sonra, e tabi muhabbet alet çantasına benzeyen süt sağma makinesi ile başlayınca, buralara geleceğini biliyorduk ikimiz de, sulandırmadık. "O göğüsler süs diye verilmedi ki size, bir anlamı var onların" dedi. Bir erkekten bunları duymak garip gelse de biraz, hak verdim yüksek sesle de. Derler ya anneler sık sık "göğüslerim kamu malı, utanmıyorum" diye, o hesap. Ama sen nereden bilecen.

Taksiden inip hastaneye gelince, süt sağma odası -diğer ve genel bilinen adıyla emzirme odası- ziyaretimde, içeride ben dahil beş kadın olduğumuzu farkettim. Daracık odada, iki emzirme, bir süt sağma, iki alt değiştirme işlemi başarıyla yapılabiliyordu. Ve tüm kadınlar birbirlerine ve birbirlerinin çocuklarına gülümsüyordu, çocukların pipileri ve kadınların memeleri ortadayken. Bu keyifli bir koloni Kurabiye. Sevdim bu tarzı. Hamam deneyimim çok az var ama bu keyifliymiş, tanışmadan tanış olma hali. Garip ama keyifli. Neyse, sen bunları da bilemezsin, bilme de zaten. Senin sevgililerin ay pardon önce arkadaşların olsun. Benim bir babaannem vardı Kurabiye. Beni ve dayını uzunca bir süre "sevgili yok, arkadaş var" diye büyüttü. Sonra baktı ben evlenmiyorum, korktu bayağı, "Hayırdır?" dedi "E sen demedin mi sevgili yok arkadaş var diye? Diye diye böyle oldu işte" dedim. Gülümsedi "tamam artık, arkadaş yok sevgili var, anlaştık mı?" dedi. Benle anlaştı bir şekilde de, dayınla halen anlaşamadı. Demek ki neymiş, bir şeyi çok kaktırmayacaksın çocukların kafasına. Ben sana yapmayacağım Kurabiye. Bir kere diyeceğim, laf dinlemiyorsan, çekileceğim kenara. "Vardır bir bildiği bir damla çocuğun" diyeceğim, vallahi.

Sen iyisin, uyuyorsun, geriniyorsun yine. Evi, bitip tükenmeden toplamaya devam ediyoruz. Ne zormuş diyoruz, atılan eşyanın haddi hesabı yok, ananen babanen çok kızıyor bize. Ancak evin içinde gizli bir ev daha barındırıyormuşuz adeta Kurabiye. Yani sana şöyle diyeyim, bunları atmazsa annen, senin minicik montlarına, botlarına, oyuncaklarına, uçurtmalarına yer olmayacak evde. O yüzden, atmaya devam.

Alice Harikalar Diyarında DVDsi hazırlanıyor sana. Çok seveceksin Kurabiye. Ben çok sevdim, sen de kesin çok seveceksin. Nereden mi biliyorum, anneler bilirler.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder