2 Kasım 2014 Pazar

Doksanüçüncü gün

Gün atlamalar geldi bak Kurabiye. Şu yirmiküsür günün sonunda, öğrendiğim en net şey, direnmemem gerektiği oldu. Onu ediyorum bugün. Atlıyor mu atlasın, ağlıyor mu ağlayacak, bakacaksın ekolünü geliştirmeye çalışıyorum. Yeniyim, gelme üzerime emi...

Anane gitti bugün, mahzun bıraktı ardında beni. Her şey daha zor olacak artık diyoruz babanla birbirimize, kah sözle, kah bakışla. İyi geçirdik bugünü çok şükür, sandıklarımız başımıza gelmedi. Hatta gün ortası sevindik, babanın sözleriyle aktarırsam "pazar sabahı 7'de kalkıp günün kayda değer tek şeyinin kaka yapman olması ne tuhaf!" dedi. Kaka yapmıyordun senin normaline göre uzunca süredir. Sen koktun, biz sevindik Kurabiye...

Korkuyor muyum, halen deliler gibi. Ama olanı olduğu gibi kabullenmeye, akıntıya karşı durmamaya çalışacağım bir filmin geçen gün dediği gibi. Evet biz film izledik geçen gün, tabi geçen gün dediysem açmam gerek. Niyetlendiğimiz filmi üç dört güne bölerek izleyebildik, ama izledik neticede.

Tüm bir pazar evde ve kısık sesle geçti, sanki birinden gizli bir şeyler yapıyor gibi. Bir ömür geçer mi dedim. Dün olsa, geçmez al götür bunu anne, derdim ananeye. Nitekim dedim birkaç kez, ama bugün olanı olduğu gibi kabul etcen kadın, dedim. Bir de bunu deneyeceğim.

Annelerden sık duyduğum, "biliyorum, geçecek" önermesine güvenmek, tutunmak istiyorum. Yoksa ben başka bir şey oluyorum burada, tanımadığım, görmediğim bir şey oluyorum. Dışarıda on dakika fazla kalınca kendini suçlu ve eşek hisseden, evde terlikler ses yapmasın diye yalın ayak koşan bişi oluyorum.

Son olarak, yıkadık seni bugün babayla ilk defa. Yani ikimiz yalnız ilk defa. Bir baktın bize, bunlar tutuşmuş zaten, bir hareket yapsam korkar suya düşürürler beni, iyisi mi uslu durayım dedin, ya da babaya öyle geldi.

Sen bizimle konuşmaya devam et Kurabiye... Alttan al bizi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder