4 Kasım 2014 Salı

Doksanbeşinci gün

Bugünü nispeten sakin ve güzel geçirdik, değil mi Kurabiye. Tabi günü sabaha karşıdan alırsak iş değişebilir. Sabaha karşı 5 gibi gelen ağlama ve kucak isteme 7 gibi anca gitti yanılmıyorsam. Bir ara battaniyeyi yüzüne örter gibi yaptığım, senin de korkup sustuğun oldu. Ama sonra ananenin "melek o, melek melek" lafını anımsamaya çalıştım. Belki de sadece saatten haberi olmayan ve muhabbet isteyen bir varlıktın o an, çektim battaniyeyi. Baban da uyandı zaten nihayet, sen de korkup susar gibi yapınca, her şey süt liman oldu.

Hep sırt üstü yattığın için sırtına masaj yaptım bugün, çok hoşuna gitti gibi geldi bana. Hatta çok iyi anlaştık bence bugün nazar değmesin. Her ağladığında bakmadım misal, sen de üstelemedin. İhtiyaç çok elzemse radde radde yükselttin sesini, o zaman koştum geldim ben de, Kakaysa kaka,gazsa gaz, sütse süt hazır ettim hepsini. Sardım sarmaladım. Kölelikten gönüllü köleliğe geçiş olabilir zamanlardan. Daha iyileri de bizim olsun inşallah.

Cici bir teyzeden cici bir hediye geldi bugün sana, evde huzurla büyü diye. Sistem basit, biz yiyeceğiz sana süt olacak.

Konuşmadan anlaşma düzeninde bu hızla ilerlersek, insanların geri kalanıyla konuşmayı topyekün kesebilirim. Belki de gerçekten, gereksiz yere ve gereksiz fazla konuşuyoruz. Belki her şey çok basit, çok açık seçik. Deştikçe bulandırıyoruz belki. Renk katayım derken çorba ediyoruz belki. Ebruda desen yapıcam derken leke yapan acemi fırçalar gibi. Sen benden henüz bence bir şey öğrenmedin, ama ben senden öğreniyorum Kurabiye. Bana sık sık diyorsun ki, yeterince dikkatli bakarsan ve istersen, görebilirsin. Alice'in tavşanı gibi, bilinmeyen bir yeryüzüne açılan kapıları tutuyorsun belki de.

Ömrün güzel, bahtın açık olsun Kurabiye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder