9 Kasım 2014 Pazar

Doksandokuzuncu ve yüzüncü gün

Günlük kaymış yine bir gün, olsun güzel bir güne, yeryüzündeki yüzüncü gününe bağlamış bak bizi. Hızlıca dünden alalım olanı biteni.

Ankara'dan cici teyze geldi sana ciciler getirmeye. Elini tuttu senin, baktı içli içli. Kendi iki miniğini mi hatırladı, yeni minikler mi istedi bilinmez. Üzerinde, onun miniklerinin tulumu vardı, senin kadar olduğu günleri hatırlamış da olabilir. Beni ise gayet iyi ama çok şaşkın buldu, şaşkınlık gelip geçiciymiş. Yani gelip geçecekmiş inşallah...

Babanla bugün, ağlamadığın zaman çok güzel olduğunu konuştuk. Ne büyük bir tespit, değil mi. Öyle deme ama yine de, yani düşün hep ağlasan seni hiç güzel bulmayacağız. Alıp atmak falan isteyeceğiz mazallah. Nitekim dün akşam hemen hiç uyumayınca, çocuk esirgeme kurumu ile tehdit ettik seni, yani ben ettim, babana da mantıklı geldi, destekledi beni. Ne diyorduk, ağlamadığında çok güzel oluyorsun. O yüzden en güzel şey, bebek foturafları, neden çünkü ağlamıyorlar orada. Neyse, bu ağlama faslını kesiyorum. Zaten bu ara ne desem, nazar olup geri dönüyor bana gibi hissediyorum. Çok ağlıyorsun derim, sesin soluğun kesilir korkarız mazallah. Ağla annem sen, bakarız sana.

Sonra dün, on ay sonra ilk defa bisikletle tura çıktı annen. Bisikletçi amcaya gidip tekerleri şişirttim, iki liraya satın alınabilecek en büyük keyifi satın aldım anlayacağın. Sahil, deniz, çimen kokusu aldım. Sahil senden önce bıraktığım gibi, halen gençler, sevgililer, ahbaplar demleniyor. Aya bakıyor, dilek tutuyor, balon üflüyor, bir şeyler içiyor diyeyim haydi. Zaman hiç geçmemiş gibi geldi Kurabiye. On küsür ayda hemen hiçbir şey olmamış, zaman hiç akmamış gibi geldi bir an. Garip, halbuki neler neler oldu arada derede.

Bugün ise, nazarlardan korunası uykusuz gecemizden sonra kahvaltımızı ettik, baktık sen aniden sustun, napıcağımızı şaşırdık, napsak ki dedik. Yatalım uyuyalım en iyisi, dedik. Onu yaptık Kurabiye. Sen uyanana kadar sürdü tabi saltanat, ama o da kar be Kurabiye.

Kestane çıkmış bu arada, bildiğin kış gelmiş. Sen yüz günlük olmuşsun. Daha ne olsun Kurabiye. Seni severken, tulumunun enseye değdiği yere takıldı gözüm geçen. Düşündüm, sen büyüycen, abi olcan, delikanli olucan, can yakıcan. Sonra el kızları gömleğinin enseye değeceği yere bakıp titreyecekler, dedim. Behey dedim, ben o günler için içiriyorum bu sütleri işte dedim.

Sonra, oğlanla rakı içeriz diyordum sık sık ki, aramızdaki yaş farkını farkettim bugün de. Sen yirmilerinde içsen rakıyı, ben ellilerimde olacağım. Ve belki bana rakı dokunacak artık, Karaköy'deki salaş balıkçıya gitmek için vapur tutacak,  Oradaki minik sandalyeler popoma batacak. Ananen gülüyordur şimdi kıs kıs, ben dedim sana erken yap şu cocuğu diye, diye. Ben bu yaş farkını hesaba katmamışım bak.

Ama yine de anneyle rakı sözü ver bana olur mu Kurabiye...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder