10 Kasım 2014 Pazartesi

Yüzbirinci gün

Evet Kurabiye, ayırt edici, tarihe not düşücü hemen hiçbir özelliği olmayan günlerden birine geldik desek abartı olmaz. Umalım ev günlerimiz böyle devam etmesin. Hızlıca göz atalım güne.

Yine seni avuturken bir ara aynada kendime baktım, boynumda evlenirken gördüğüm kemikleri gördüm. Sanırım bir de o zaman böyle kilo vermiştim. Bugün sabah tartılmaya niyet etmiştim ki, yine sen zor ve aniden uyuyunca öncelik sıralamam şaştı; yatak topla, oda havalandır, kahvaltı hazırla derken uyandın, uyuttum, kahvaltı et hemen derken aç karnına tartı işi kaçtı yine. Kısmet yarına.

Şimdi tarihe not düşmek için çok büyük görünmese de bir süredir kaka yapmıyorsun, korku ve endişe içindeyiz. Ani bir patlamadan da, içinde patlayıp sana sinir olarak yansımasından da ayrı ayrı korkuyoruz. Hele ben bu tufana gündüz yalnızken yakalanmaktan daha da korkuyorum. Kolaylıkla geçip gitsin bu tufan inşallah olur mu.

Günün geri kalanı, seni uyutmak, uyanınca temizlemek, sonra doyurmak, sonra uyutmak, uyanınca temizlemek ve sonra doyurmakla geçti. Hani bir beş altı ay daha böyle geçer mi, benim saçlarım daha mı çok beyazlar, ama en azından sen büyürsün mü arada. Bilemedim Kurabiye. Anne yorgun, bitkin, ağrılar, sızılar içinde.

Şu an süt diye ağlıyorsun, baban avutuyor seni, ben bunları yazıyorum. Seni avutmalıyız çünkü ilaç verdik, ilaçtan sonra yarım saat aç kalmalısın. Ama sen hemen her zaman aç olduğun için, hiç ağlamayacağın bir yarım saati bulmakta hep zorlanıyoruz, her akşam korku içinde veriyoruz ilacı. Ve işte bu akşam, korkunun ecele faydası olmayan akşamlardan biri. Süt diye ortalığı yıktığın akşamlardan biri. Dayan Kurabiye. Allah baba anneye süt, sana sabır, hepimize yaşama sevinci versin, emi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder