22 Kasım 2014 Cumartesi

Yüzonüçüncü gün

Aradan bizim düzene göre epey gün geçmiş Kurabiye. Kendine göre çok şey oldu bitti sanki arada derede, belki de gün geçmiştir sadece, emin olamadım bak şimdi.

Senden sonra yani son yazıdan sonra, senli krizli bir günüm oldu benim. Seni beni alıp atmak istedim camdan, kapıdan, bacadan. Susmadın ağlamaktan, ben bu krizin benim inadıma olduğuna hüküm verdim. Sonra durumu analiz ettim minik kafamda. Evde iki kişiyi idare etmeye, iki kişiyi hoş tutmaya çalışıyorum. Biri sen, biri ben. Ve ne yazık ki bu iki insanın ihtiyaçları aynı anda görülmüyor. Kendime, aç, susuz, uykusuz, yorgun olduğum için acırsam, sen eksik kalıyorsun. Tersini edersem, seni insafsızlıkla suçlayabiliyorum. Milyonların şıppadanak oluverdiği anneliğe benim girişim böyle olaylı oldu işte. Neyse, akşam oldu baban geldi, seni atıverdim ona o gece. Sonra sen yine bir ağlama krizine girdin, ama gözünde yaşla, yani canın gerçekten yanarken yaptığın gibi. Çok üzüldüm sonra ben. Ben de ağladım yine. Tüm o sarsmalarda, sana bağırmalarda çok üzüldüğüne kanaat getirdim. Gözünden yaş geliyordu işte şimdi. Sonra yine memeye sarıldın, unutmak için hepsini, affetmek için, hiç olmamış saymak için, sakinlemek için. Evet, açlığın en son geliyordu sıralamada.

Sonra barıştık seninle, bir bütün olarak varlığını çok sevdiğimi farkettim, bölüp, parçalamadan, olduğu gibi, her haliyle ve hainlik düşünmeden, kafanın şimdilik minicikliğiyle, o an ne diyorsan, istiyorsan, o an sadece onu istediğin için böyle yaptığını, akıl yürütmeler yapamadığını hep hatırlayarak bakmaya başladım. Çok daha cici görünüyorsun şimdi gözüme, böyle içime alıp her yere taşımak istenecek cinsten. Devamlı olur umarım.

Evde hoş bir dağınıklık var misal. Ki ben kendimce çok derli toplu olsun isterim ev, az önce nerede ne yapıldı, edildi belli olmasın isterim nedense. Kimden neyi saklıyorsam, şu an her yerde sen varsın, salonda, içeride. Oyuncak, salıncak, bez, yastık, dönence, telsiz hepsi bir yerde. Kahvaltıyı yatakta ve öğlen yaptık misal. Neden olmasın ki, madem ev bizim krallığımız, neden olmasın ki, der misin bana...

Doktora da gittik bugün, yine aşı oldun, önce ağlayıp sonra uslu oldun. Hemşire ablalar seni gördüler, seni doğurtan doktor seni gördü. İnanamadılar haline, 960 gr'dan, ağlamadan doğan kırmızı et parçasından geldiğin noktaya inanamadılar. Huylu mu dediler bana, çok huylu dedim. İyi uyudun mu akşam, dedi babaanne. Uyudum dedim, çünkü her şeyin güzel gelmeye başladı bana.Çıkmayan gazın da, gece 2'de kalkıp 4'te yatıp 6'da tekrar kalkıp 7 buçuk'ta yatman da. Çocuksun çünkü sen, kolunda saat yok ki senin. Canın o an ne istiyorsa onu ediyorsun, bunu öğretiyorsun bana da. Hoşuma gidiyor bu halin.

Odaya biri girene kadar ağlayıp bizi çağırman da, biri gelip masal anlatınca, şarkı söyleyince susman da, muhabbet sevmen de çok güzel geliyor Kurabiye.

Buradayız Kurabiye, ne zaman istersen dizinin dibinde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder