13 Kasım 2014 Perşembe

Yüzdördüncü gün

Bugün olanları bir bir demem lazım Kurabiye. Bu görev gibi, ödev gibi olan günlükten ötürü kendimi sık sık kendime açıklama yapar, kendi kendine konuşur buluyorum. Unutmıyım da yazıyım derken buluyorum. O yüzden kendimi onca sıkıntımın yanında, bari bu sıkıntıdan kurtarmak adına yazıyorum Kurabiye hemen şimdi...

Bugün annen, tam iki kere dışarı çıktı Kurabiye. Babaanne bize geldi, ben de seni ona bıraktım, çıktım dışarı. Kulağımda birçok anneden duyduğum "yardım alın, alın, alın" lafları ile "peki" dedim babaanneye "sen git" deyince o bana.

Hoş biri hastaneye diğeri de markete de olsa, sokak sokak demek değil mi. Gündüz gözüyle sokağı görmek, otuzküsür gündür tutsak bu kadıncağız için kocaman bir şey değil mi, öyle öyle. Noldu tabi ben çıkınca, başım döndü evler, arabalar, gürültü falan filan. Sendeledim, yavaş yürü kadın, alışık değilsin sen dedim.  Neyse gittik hastaneye, ellerim tahriş olmuştu biraz sudan, dezenfektandan. Endişelendim sana da geçer mi falan diye, gösterdim doktora. Beş saniye baktı bakmadı, "anne hastalığı bu, olur olur" dedi. "Yok ya" diyecektim, demedim hadi. Merhem yazdı sonra. Ben naptım peki; sokağa çıkmanın baş döndürücülüğü ile soluğu ezcanede alıp, 9 TL lik merhemi sigortadan verip, 150 TLlik ürün aldım oradan. Sana bana dair kremler, viksler artık ne gelirse aklına. Tıkalı buruna Bruno da alacaktım ki, tuttum kendimi. O da bir dahaki delilik anında alınsın, kalsın, dedim. Kasadaki kız bile güldü, 9 TLlik reçeteyle gidip, onu da sigortadan almak için on dakika onay bekleyip, 150 TLlik malla çıkan kadını görünce "Yeni misiniz siz?" dese yeriydi hani.

Bu Bruno cici bir reklam idi, çok gülmüştüm ilk gördüğümde, hatta annelere filan yollamıştım izlesinler, diye, haha gülerek. O zaman güldüğüm reklamı bugün acı acı anladım Kurabiye. Burun açıyor bildiğin, ve bu çok mühim rahat uyku için, hem size hem bize.


Ah Kurabiye, benim şu otuzküsürde öğrendiklerim boyumu geçti oğlum. Ha şimdi sorsalar bir tane daha yapar mıyım, yani hemen şu an yapmam Kurabiye. Önce bir tüm anneler gibi unutmam gerek olan bitenleri ve önümüzdeki yeni süprizleri..

Neyse, ikinci çıkış markete idi. Evin ihtiyaçlarını gördüm. Ha ne aldım sonra, içimde nasıl yer etmişse saldırdım rafta görünce; süt yapmayan makarna ile süt yapmayan kaju fıstık aldım arkadaş. İçim inliyor kremalı makarna, makarnaaa diye. Süt de bir yere kadar, değil mi ama. Olsun şuncacık özgürlük alanlarım, güldüreyim kendimi millete olmaz mı. Yapılacak o makarna arkadaş.

Eve geldim sonra, ölüyorum yorgunluktan. Naptım toplamda, bir saat doktor, yarım saat market ile tam birbuçuk saat sokakta kaldım ve başım döndü Kurabiye. Kolum, bacağım sızladı. İyiymiş bizim kölelik dedim, içerideki oda, salon, mutfak, banyo arasında git gel, sessizce otur, karga seslerini Kurabiye bızıklamasını san, kork. Ani bir viyak ile daldığın öğle uykusundan uyan, koridoru koş, alt kakalı mı bak, değilse salla, olmuyorsa meme ver. Alışmış bünye bu ritme, ambale oldu araba, trafik, insan, tükkan görünce. Eczaneye bayıldı paraları, marketten aldığı makarnayla gururlandı falan.

Ben mi seni büyüticem, sen mi beni küçültücen bilmiyorum Kurabiye. Ama bildiğim, burun mühim. O Bruno alınacak arkadaş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder