3 Aralık 2014 Çarşamba

Yüzyirmidördüncü gün

Bugünün minik tespitini açıklıyorum. Senin hakkında bir şeyler diyecekken, hele böyle tespit gibi büyük bir şeyse, yanılmış olduğumu tam bir gün sonra şıp diye görmekten korktuğum için tedirgin oluyorum aslında. Ne çok laf ettim yarabbi, hemen tespite geçeyim en iyisi.

Memede, sen istediğin kadar kaldığında, sonrasında daha çok uyuyorsun. Peki ben n'aptım bugüne kadar, sağdan soldan ortalama ne kadar emilir, öğrendim. O kadar olunca, sen bebeksin, aklın ermez, akıl edemezsin en iyisi ben senin yerine ereyim, diyerek ayırdım memeden seni. Her zamanki, dünyayı ben döndürüyorum, çarkı çevirmesem tüm tiktak duracak kaygısı, yanılgısı, hastalığı sarmıştı işte. Ne ahmaklık. Senin, sizin kendi içinde eşsiz bir makine olduğunu göz ardı etmişim tamamen. Dünyaya, pekala yaşamak için geldiğinizi, yaşamsal içgüdülerinizin, reflekslerinizin çok güçlü olduğunu, ihtiyaç bellediğiniz şeyleri, ta içinizden duyduğunuzu, hissettiğinizi unutmuşum. Sana güvenmem, seni sana bırakmam gerektiğini unutmuşum. Sütünü kesecek zamanı bile ben biliyorum sanıyorum, halbuki sen başlı başına bir gezegensin. Ve ben basbayağı rahatsızım kimi zaman.

Bugünkü yedi sekiz denemede, hiç saate falan bakmadan, sana bıraktım kendimi, kendimizi. Ne zaman istersen o zaman bıraktın keyifle şapırdatıp, güzel uykulara daldın sonra. 

Dedim ya, devam eder mi bilmiyorum da, ben kendi adıma bu kontrol hastalığını bir kenara bırakmam gerektiğini bir kere daha anladım. Süte değilse de memede durmaya, emmeye, rahatlamaya, gözlerini orada yummaya ihtiyacın var belki. Ben nereden bilebilirim senin için, seni sana bırakmam gerek bir parça, hem de ta bugünlerden...

Öptüm seni kulak dibinden, birazcık da dudak içinden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder