25 Aralık 2014 Perşembe

Yüzkırkaltıncı gün

Aradan yine günler geçmiş. Halbuki sana not düşecek şeyler olmuş idi. Çekip çıkarmaya çalışalım bakalım.

Biraz benlik belki bir kısmı. Geçen gün ilk defa seni bırakıp, yani babana emanet edip karşıya geçtim ben. Türlü duygu benimle oluyor tabi bu saatlerde. Suçluluk, aklın sende kalması, ağladı mı, yaygarayı bastı mı telaşı vs. Noldu sonra, minibüste, o babanın çok sevdiği halk minibüslerinde kavga çıktı. Bana denk gelmez sanırdım ama geldi işte, geliyormuş demek ki. Kan çıkabilirdi kavgada. Dedim ki, bu memlekette oğlan çocuk büyütmek zor iş, ki kız çocuğu düşünemiyorum bile. Sonra bu kaygımı güzel saçlı teyzene açtım. O da dedi ki, hele seninki bir kundaktan çıksın, sonra düşün sen bunu. Birazcık erteliyorum şimdilik ama kurt düştü işte içime. Buraları hiç görmesen, bir sahil kasabasında ya da orman köyünde mi büyüsen. Oraları sansan yuva, daha iyi olur mu acaba hepimize.

Karşıya geçince, oraları aslında pek de özlemediğimi farkettim. Elli santim boyunla her şeyi, her şeye bakışı bunca değiştirebilmene şaştım. Evde beni bekleyen bir şey var, dedim. Gitmeliyim, dedim. Babana tatlı aldım, kendimi doyurdum, döndüm. Ki o dönüş, trafiksiz bir saatte yarım saat sürebilecekken, o akşam birbuçuk saat sürdü. Yoruldum anlayacağın Kurabiye.

Sonra yetmedi, dün akşam da güzel saçlı teyzenle sinemaya gittik baban sağolsun. Sen de daha uslu durmuşun bir gece önceye göre. Sinemaya gitmeyi özlemişim ama bak. Demek ki, bir şeylere ya da çok şeylere ara vermenin iyi yanı, neyi çok sevdiğini daha iyi anlamanı sağlaması imiş. Alkol özledim bir de çok mezeli, ama bunu biliyorsun zaten. Seni gündüz vakti Karaköy'e rakıya, biraya götürme hayalim bundan ileri geliyor. Endişem, senin alkol alma yaşların geldiğinde benim alkol almama yaşlarımın gelecek olmasında, umarım öyle olmaz. Neyi çok istediysem oldu benim hayatımda, bu da olur inşallah diyelim. Rakıyı inşallaha bağlayalım mı çarpacağı olmayan Allah baba bile bir sarsalasın şöyle şu kadını...

Seni tanımayan esnaf kalmadı sayılır. Kasap ve markettekiler de tanıştı. Sorular yine de beni benden almaya devam ediyor. Kız mı erkek mi, diyorlar mesela heybede görüp. Neden sorarsın bunu, bu çocukla ilgili, hiç tanımadığın bilmediğin bir çocukla ilgili, gerçekten ilk ve tek bilmek istediğin şey cinsiyeti midir; yoksa kafanda kayırdığın bir cinsiyet var, bu da onlardan mı diye mi sorulur, pek anlamıyorum. Şimdilik tüm sorulara serin kanlı ve doğru cevaplar veriyorum. Ama onlar devam ederlerse, ben de saçmalamaya başlayabilirim.

Sabahların kör vakitlerinde gülüşmeye başladık seninle. Öyle şirin oluyorsun ki, seni uyutmak da, gözlerim yansa da kendimi uyutmak da istemiyor canım o an. Sanki gördüğün rüyaları işaret diliyle ve bilmediğimiz bir ülke lisanında anlatmaya çalışıyorsun gülerek. Seni izlemek bile çok keyifli oluyor. Ha bir de bugün, başının yanlarını öpmekten çok hoşlandığımı farkettim, o kadar ki başım döndü Kurabiye. Bir kahkaha patlattım üzerine, oh be dedim, bedava mutluluk, var mı bunun gibisi. Sabah uyanmışsın, yataktasın sıcacık, minik bir kafanın sana uzanan yan tarafını öpüyorsun, o kıkırdıyor, sen mest oluyorsun. Aşık mı oluyorum sana Kurabiye, olmam değil mi annem. Yaş farkını, beni istemeyeceğini göz önünde bulundururum, değil mi. Uykusuzluk mu dedirtiyor bunları bana, yoksa erkek anneleri hak verecek mi acaba, nedir bu Kurabiye.

Güzel uykuların, bol gülüşlerin, mis kokuların, sıcak kakaların olsun annem...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder