23 Mart 2015 Pazartesi

İkiyüzotuzikinci gün

Yorgunluktan ölüyoruz Kurabiye, yani sen değil aslında, biz. Taşındık sonunda, senin odan doğal olarak en şahane oda oldu, insanın orada yatası, yaşayası geliyor. Tabi diğer odalarda silme hurç ve kutu olduğunu düşünürsek, senin odanın cennet olması pek de şaşılacak bir şey olmuyor.

Onca kargaşada uslu durdun, ağlayıp bizi çağırdıktan sonra hemencecik gülüp, içimizi erittin ya, sen büyüdün, biz küçüldük Kurabiye.

Annen sana süt verdiğini, en başta senin annen olduğunu unuttu, açlıkla imtihanım devam ediyor, ve hatta banyoyu boykot ediyorum. Bu ev tamamen yerleşene kadar yıkanmayacağım Kurabiye. Sen de göğsüme yatıyorsun, uykuya dalıyorsun falan, utanıyorum hafif, kokuyor muyum acaba diye. Ama anlayışlısın, açık etmiyorsun hiçbir şeyi. Deden Ankara'lardan tedirgin oluyormuş torun tozun içinde kalıyor tüh tüh vah vah diye. Halbuki sen, galoşlarla hamalların girdiği salonda yere düşen oyuncaklarını alıp kemiriyorsun Kurabiye. Sen bizi bunca idare ettin ya, bu kadın sana hep mi borçlu kalacak be annem. Yoğurt da yapamadım sana, elma da sıkamadım. Ama şu ev bir yerleşsin, bi her yer senin odan gibi olsun birazcık, hepsini yapacağım bir bir Kurabiye.

Öptüm seni yan yatan yanaklarından...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder