2 Mart 2015 Pazartesi

İkiyüzonbirinci gün

Sevgili anca uyumuş Kurabiye,

Bugün seninle, eline kocaman bir taş almış adam gördük, seni bu şehirde neden büyütmek istemediğimin aynası gibiydi. Trafik kazası olmuş, üç araç birbirine girmiş. Can kaybı ya da yaralı yok gibiydi gördüğüm kadarıyla, ama kavga vardı, ateşli kavga. Yerden kaptığı koca bir taşı kafa yarmak için hırsla atmaya hazır bir adam, olanları izleyen grup ve adamları ayırmaya çalışan bir grup. Düşününce, hiçbirinin yerinde olmak istemezdim, hele senin oralarda bir şekilde olmanı hiç istemezdim. Halbuki pek tabi kazadaki takside olabilirdin, ya da yolun o tarafından tamamen tesadüfen yürüyor da olabilirdin, karşı kaldırımda ve kangurunun içinde huzurla uyumak yerine. O yüzden, seni burada büyütsek bile, burada değilmişsin gibi yapmamız lazım bir şekilde.

Hop konu değiştiriyorum güzel bir orta geldiği için ayağıma, ne tabirler yarabbim bunlar, gören futboldan anlıyorum sanır. Halbuki anlamıyorum annecim, futbolla alakam babanla izlediğim maçlar ve o maçlarda bir takım gol atınca, "diğerleri de atsın n'olur" dememden ibaret. Ve hatta şirkette bir ara bana futbollu bir iş verdiler; baban bayağı bir gün bana şampiyonlar ligi ile dünya kupası arasındaki farkı anlatmaya çalıştı, fakat ne yazık muvaffak olamadı.

Neyse, konumuz futbol değil tabi. Buralardan gitme hayali üzerine konuşacağız. Konuşacağız, çünkü evini kiralamak istediğimiz insanların çoğu buralardan göç ediyorlar. Garip bir tesadüf değil mi, Urla'ya, Assos'a, İngiltere'ye ve bugünkü teyzeyle birlikte Ayvalık'a yerleşecek insanlar tanıdık bu serüvende. Bugünkü teyze, cici mi cici magnetler yapıyordu, Ayvalık'ta satıp yeni bir hayata başlama hayali vardı teyzenin.

Hep diyorum, bize bir hayal lazım peşinden koşmak için. Onu bir bulsak, gelecek gerisi. Onu bulmakta bitiyor iş, ev ararken de biliyorum bunu biraz aslında. Tam olarak ne istediğimizi, nerede nasıl bir ev istediğimizi bilemediğimiz için, deli danalar gibi nerede ilan olsa gidiyoruz. Sen genelde uyuyup, bizi ciddiye almıyorsun zaten. Neticeyi görünce haksız da sayılmazsın. Bir durup düşünmek gerekiyor, aslında her konuda, demek gerekiyor ki; ben tam olarak ne istiyorum. Onun cevabını duyabilmek için, etrafın çok sessiz olması gerekiyor ve sabır gerekiyor. Ve onu duyunca da, yargılamadan, sorgulamadan kabul etmek gerekiyor.

Diyeceksin nereden nerelere geldin, sen de haklısın. Ama sen öyle yapmaya çalış, olur mu, içindeki sesi duymaya çalış. Önemli önemsiz tüm kararlarında, bırak o yol göstersin sana. Çünkü o en nihayetinde, seni neyin mutlu edeceğini, sana neyin iyi geleceğini bilen ses, senin sesin. Aynen şimdi yaptığın gibi, gülüşleri, ağlayışları nasıl ölçüp biçmiyorsun, düşünüp taşınmıyorsun, aynı hesap. Ta geçenlerde masalcı ablanın dediği gibi, düşünmeden iç sesi duymaya çalış.

Öptüm seni yarı dalmış gözlerin ve zerdali kokulu kafandan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder