1 Ocak 2015 Perşembe

Yüzelliüçüncü gün

Güzel saçlı teyzen bana yılbaşı hediyesi olarak çok cici bir defter almıştı. Bir yıllık, yazı defteri. Her güne bembeyaz sayfa ayırmışlar, en güzel şekil bu olmuş. İşte o defterin başında doğa takvimi varmış. Bugün, yarın ve öbürgün fırtına günüymüş Kurabiye. Tabi sen şimdi anlamıyorsun, çünkü senin odan yirmibeş derece. Dışarıda, kapalı olan yerlerin bile çok üşüyor halbuki bugün.

Pazara gitti anne. Yarısı gelen pazarcılardan sebze meyve aldı. Aslında elden gelse hepsinden almak istedim bu soğukta kalkıp geldikleri için. Mandalinacı abi gelmemiş misal, limoncu amca söyledi. Başka yerden aldım mandalini, karşının taksisiyim dedim. Artık sana mı, bana mı lazım bilmiyorum da, bu kış çok mandalin yedi anne Kurabiye. Sana süt oluyordur herhalde, değil mi...

Babanın göğsünde uyumaya başladın kollarını yanlara açıp. Uyumadan bile öylece yatıyorsun kucağında. Ona da benziyorsun zaten en çok, Artık bi kucağın daha var uyumalık garanti yani; benim açımdan bakarsak, seni daha huzur içinde bırakabilir miyim acaba kendisine artık, ne dersin?

Sana yine ciciler geldi dün, seni giydirip süsleyip foturafladık yine. Birazcık eğlendik yani kızmazsan. Bu yıl senin yılın, bu yılbaşı senin yılbaşın. O yüzden çok tatlıydın akşam da. Misafirlere tüm şirin halinle baktın, her kucağa gittin, her foturafa baktın, süt içtin, uyudun, uyandın. Bugün de bizim gibi akşamdan kalmacılık oynadın. Biz yatıp yuvarlandıkça sen de yattın yuvarlandın. Hayat, güzel bir şey olabilir mi Kurabiye? Olabilir, hatta yarın çok daha güzel olabilir.

Öptüm seni banyolu yanaklarından...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder