20 Ocak 2015 Salı

Yüzyetmişikinci gün

Bugün altkattaki pamuk teyze seni ziyarete geldi. Dünden uğradı bana, müsaitseniz Kurabiye'yi sevmeye geleceğim yarın, dedi. Saatleştik, tamam dedik. Bugün uğradım, eve geldik buyurun arzu ederseniz, dedim. Dün sözleştiğimiz saati hatırlattı, o saatte geleceğim dedi. Kapıyı dün uğradığında da gördüğüm neşeli pijamalarla açtı. Dün özür dilemişti ev haliyle çıktığı için, gülümsemiştim, ben de aynı haldeydim açtığımda. Ama onun benimkinden daha neşeli pijamaları vardı, ikimizin de çok sevdiği pazardan alınma, sıcak tutmalık. Tek başına yaşayan bir kadın olduğunu da düşünürsek, sıcak tutmalık olması en önemli özelliği olsa gerek seçilecek pijamanın. Neden uzattım bu kadar, bugünün kahramanı o çünkü Kurabiye. Senin için ve benim için.

Eve ziyarete tam dediği saatte geldi, son derece şık giyinmiş, kırmızı ruj sürmüştü. Senin benim için özenmişti ananeme benzettiğim tatlı teyze. Çay içtik beraber, masada oturabilir miyiz dedi, öğretmenlikten alışkanlık, masaları çok severim, dedi. Tabii dedim, daha samimi bir ortamda, yıllardır yemekleri birlikte yiyormuşuz gibi oturduk, sohbet etmeye başladık. Sonra sen uyandın, seni aldık, masaya yanımıza getirdik, babanla kahvaltı ederken kurulduğun yere geçtin, bizi dinledin, elimi tuttun.

Arada lafa karıştın, sesini yükselttin, o zaman sana bakarak, senin sorularına cevap vererek devam ettik konuşmaya.

Tam onüç yıl önce kaybettiği eşini ne kadar sevdiğini anlattı bana, ağladı, ben de ağladım, sonra beni ağlattığı için benden özür diledi, ben daha çok ağladım inceliği için. Ağlamak bunca kolay mıydı senden önce de Kurabiye. Onüç yıl önceki kayıp bu kadar canlı duruyor mu gerçekten bir yerlerimizde, ne büyük bir aşkmış diyebildim nasıl bir teselliyse bu. Ayrılanları hiç anlamazdım, artık o kadar kızmıyorum diyebildi bir ara. Biz hiç düşünmedik, çok sevdik birbirimizi, dedi. Ama Allah daha çok sevmiş aldı benden, dedi.

Sonra seni sevdik, ne tatlı dedik, sağını solunu çekiştirip. O kadar içten güldün ki pamuk teyzeye, kırmızılarına, taş olsa erirdi karşında o an. Teyzeyi yolcu ettik sonra, sana sarıldım, salındım seninle içli müzik eşliğinde. Bir daha ağladım. Sana, sen büyüdüğünde sarılıp ağlamanın hiç mümkün olmayacağını düşündüm. Sorsan nedenini de bilmiyordum ağlamamın. Seni bana bastırmak, yanağını yanağıma, kolunu koluma ve öyle kalmak bana yaslı, o anın güzelliği, ellerimde tuttuğum şeyin güzelliği, suskunlaştırdı beni. Hayal edemiyorum büyümüş halini, kafa tutan halini, duygusal anne heyezanlarına "üf anne ya" diyen hallerini, ama olacak herhalde her biri sırayla. Bugünkü sıcaklığını, ben ömür boyu unutmayacağım, yanağının, kolunun, koltukaltının, karnının.

Öptüm seni uyuyan yerlerinden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder