16 Ağustos 2015 Pazar

Artıondördüncü gün

Bu haftasonu birkaç ay büyüdün Kurabiye. Ya bu arada, anana devrik cümle kurma, okuması zor oluyor diyorlar amma, ben edemiyorum başka türlü. Sen de sevmezsen, yüzüme tükürürsün. Ama sen hele bi büyü, bi oku, bi erkeklen, o zaman bakarız. O zamana kadar, ben bildiğim gibi devam edeceğim sanırım. Baban da destekliyor beni, kim tutar bundan sonra...

Neden mi büyüdün, çünkü Marmaray diye yüzyılın icadı olan bişiye bindin, ve hatta biz de seninle ilk defa bindik. Ben öyle kurttan börtü böcekten, karanlıktan ondan bundan korkmasam da, benzerlerine NewYorklarda hohoyt binmiş olsam da, bildiğin suyun altında giden, oldukça altında giden ve gülyüzlü memleketimde yapılan her şey en az bir kez arızalanırken, ve henüz Marmaray'ın meşhur arızasını duymamışken, pek içinde olmak istemiyordum. Ama bindik işte ezcümle. Ve sana bakarken, seni gül, ağlama diye eğlerken, sana bak bak, na na dahhh derken, hop dedi ki spiker "Üsküdar'dasınız gençler"... Göz açıp kapayana kadar geçmişiz denizler altında. Benim korkularım da, kendi çapında geniş hayal dünyam da almış cevabını. Marmaray'dan balinalar ve yunuslar görünmediği gibi, tavanından sular da girmiyormuş içeri. Tek yön vapur pek zevkli olsa da, yüzyılın icadı bir saatlik yolu beş dakikaya indiriyormuş. Ha kesseler yine oyumu vermem onlara, ama Marmaray güzel bir şey olabilirmiş annecim. Kimbilir senin zamanında neler neler olacak, ben mi ben hayal edemiyorum. Zaten teknolojik hiçbir şeyi hayal etmeyeyim ben.

Neden mi öyle dedim, bana yeni telefon verdiler kullanayım diye, almaz olaydım dememe oldukça az zaman kaldı. Teknolojiye yatkınlığım dillere destanken, alışkanlıklarım konusunda sabit fikirliliğim de meşhurdur. Şimdi marka zikredemeyecegim ancak herkesin ölüp bittiği bir telefonu, ben oldukça sık ve yüksek sesle küfrederek kullanıyorum şu ara, onun yapmasını istediğim şeyleri bağırarak söylüyorum kendisine, henüz anlamıyor. Bulacağız bir orta yol sanırım. Hah yine devrik gitti bak cümle. Sevdiğim bir söz vardı, onun gibi oldu. Anlamadı, anlamıyor, anlamayacak diyordu o söz. O hesap. Olmadı, olmuyor, olmayacak.

Bir diğer yenilik, en son sen karnımdayken gittiğimiz bir deniz kıyısına gittik bugün. Sen yine çocuklar gibi, yani tam sen gibiler gibi çıldırdın suda. Baban ayaklarını şapır şapır vurdukça keyiflendin, benimle kumlarda oturdun, benim popom kum oldu, senin de avuçların. Daldın çıktın, daldın çıktın neredeyse. Yüzüne su geldikçe, tuzlarını emdin yudum yudum. Büyüyünce diyeceksin ki, bu köprü daha yapılmadan, ben yüzdüm be koçum altında. Tarih olacak şeylere tanıklık ettin bugün sen.

Bir dişin daha geliyor sanırım, o diş de hayırlısıyla gelirse Cağ Kebabı günlerimizde, utanarak sana verdiğimiz salatalık sapı yerine, şiş et vermeyi hayal ediyor, gözlerinden öpüyoruz.

Yeni yetmelerin,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder