16 Nisan 2015 Perşembe

İkiyüzellialtıncı gün

Oy kurabiyelerin kurabiyesi. Neler oldu yazmayalı. Önce baban hasta oldu, sonra ben hasta oldum, sonra Hayat abla hasta oldu, sonra ben yine hasta oldum, sonra da sen hasta olur gibi olup kustun. Şu mikrop denen illeti görüp iki kaşının ortasından vurmak istedik çok vahşetten saymazsan bu beyanatları. Böylelikle geçti gitti inşallah diyelim. Kurabiye bida kusmaz, bida ishal olmaz diyelim, en azından öyle sanalım, olur mu.

Anne hastalıktan işe gidemedi bugün, a biraz geri sarmam gerek tabi önce. Anne işe başladı ve gördü ki Kurabiye, çalışmak pek kötü bir şeymiş annem. Sana bakmak yorucu olsa da pek keyifliymiş görece. Bunca ay uzak kalınca çalışma ortamından, insan ilkin mimikleri, konuşma şekillerini ve fiziksel görünümleri anımsıyormuş, ha bir de ifade şekillerini tabi, itinayla iğnelemeleri, hırslı konuşmaları, onyüzbin milyon anlamlı şakalaşmaları. Bunların başka işi gücü yok mu diyormuşsun bazen, bu kadar kızacak ya da bu kadar sevecek ne var ki bunları, diyesi geliyormuş insanın. Adapte olunca farkına bile varmayacak belki insan bu gördüklerinin, sandıklarının. Bir yanım adapte olmayı hiç istemiyor ondan, seni ve evi hatırlatmaya çalışıyorum kendime, bir şeyler gözüme fazla batar gibi olursa oralarda. Senin varlığın daha bir güzel geliyor, günlük hayat denilen şeyi daha çekilir kılan şeylerden biri, en başta geleni belki de.

Her çocuk bundan mı yapılır, ya da her çocuğu olan böyle mi düşünür acaba. Herkesin bir derdi, bir şikayeti, hadi en nazik ifadesiyle bir hayali ama hayal derken pek iyi manada değil bu, elindekinden bir memnuniyetsizliği, uzaktaki ciğere bir iç geçirmesi var. Hep mi vardı bunlar, belki vardı, ama şimdi en azından şu ara, bir başka türlü görünüyor gözüme. Sana süt sağmaya iniyorum sonra, orada yalnızken yüksek sesle seninle konuşuyorum karşımdaymışsın gibi, seninle konuştuğumuz dilde sesleniyorum sana, şarkılar söylüyorum gülümseyerek, tıpkı sen hastanedeyken sağdığım sütler gibi. Aslında basılmış fotoğrafını götürmem gerek herhalde oralara. Ya da telefonda ses verir hale gelmelisin ki, sizi aradığımda sen de bir şeyler de bana.

Para diye çirkin bir şey var Kurabiye, her şey onun başının altından çıkıyor. Senin görevin, tabi eğer kabul edersen, onun olmadığı bir hayat kurma ya da en azından hayali kurma olsun annem.

İyi uykular, güzel rüyalar, bol gülücükler ve ann-neeee deyişler bezelye tanesi...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder