7 Şubat 2016 Pazar

Artıyüzseksenaltıncı gün

Planladığımdan çok farklı gerçekleşen bir gün oldu Kurabiye. Ve tüm olanları senin gece birde, üçte, beşte ve altıda kalktıktan sonra hiçbişi olmamış gibi yedide uyanman ve kocaman gülümsemen tetikledi.

Seni ve babanı bırakıp bir yere gidecektim, ama seni o kadar erken saatte o kadar dinç ve o kadar güleç görünce yapamadım. Gelin beraber gidelim, dedim. Baban da kırmadı beni. Ve biz bütün gün, avare avare dolandık annecim.

Sen bu vesile ile ilk defa Üsküdar gördün, ilk defa boyu boyuna uygun bir masada, boyu popona uygun bir taburede oturdun. Sonra ilk defa Haliç'e giden bir vapura bindin, hoş bindin dediysem de üç saat kadar uyuduğun için, dilenci vapurunun uğradığı durakları görmedin. İndiğimiz ve dolaştığımız Eyüp'ü de görmedin. Dolayısıyla namaz kılmayı öğreten aleti, isim yazılan tesbihleri, zemzem suyu olduğu iddia edilen ama babanı pek inandıramadığımız pet şişe içindeki suları, boy boy misvakları -bir tür diş fırçası diyelim şimdilik senin için- ve Eyüp Cami avlusunda senin için şükür ve hayır duası ettiğimi görmedin, bilmedin, duymadın. O kadar çok dua eden vardı ki camide ve etrafında, hem sevindim hem biraz hüzünlendim halimize. Ne çok insanın derdi, kederi, sıkıntısı, adağı var dedim. Kapı önünde tatlı dağıtılanlar vardı misal, bir dilekleri yerine gelmiş olmalı dedim.

Sonra sahile indik, oralarda uyandın. İlk defa, denizde yüzen ördekler gördün, galeta attık onlara. Ben ördek vak diyor bak, desem de, sen ona araba muamelesi yapıp "hen hen hann" dedin. Yani çok da haksız değilsin, bir yüzey üzerinde kendi kendine kayıp giden şeylere "hen hen" diyorsak, ördekler de pekala deniz hen henleri olabilir. Yine beni büyüledin.

Sonra bir kez daha vapura bindik, işte sen o vapurda deniz köpüklerini keşfettin. Vapurun kıç tarafından köpükleri seyrettik seninle. Sen usta bir orkestra şefi gibi köpükleri yönettin, ellerinle yön verdin onlara, dans ettiklerini hayal ettin bence. Bir ileri bir geri ittin ellerini köpüklere bakıp, ben yine hayran oldum sana.

Bir ara babana bıraktım seni, geri geldiğimde onunla birlikte huşu içinde denize bakıyordunuz. Dedim noldu bu çocuğa, benim oğlum fır fır gezmek tozmak, yürümek koşmak sever, bu kimdir. Baban dedi ki, çok yorulmuş bayıldı çocuk. Ama sen beni görünce yine zıvanadan çıktın, çöz beni şu arabadan da gidelim iskeleye doğru, dedin. Hah şöyle oğlum benim, dedim. Huşu içinde arabadan indirdim seni. Bizi, daha yolun başındayken şıp diye çözmüştün işte sen. Sukunet istediğinde babanla, hareket istediğinde benle takılacaksın. Biz de sana tutunacağız.

Öptüm seni yorgun ve banyolu ayak tabanlarından...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder