4 Haziran 2015 Perşembe

Üçyüzbeşinci gün

Kurabiye,

Senin, "güle güle kirletin evinizi" diyen bir Lütfiye ablan, "yakışıklım uyandı mı" diyen bir Hayat ablan, "bu ayaklarla mı ayrı eve çıkıcan sen" diyen bir baban, "sana aşık olabilir miyim ben" diyen bir annen, sana kurabiyeler yaptıran bir babaannen, sana şarkı yazmış bir ananen, uzaklardan patikler getiren bir dayın, seni uzaktan seven bir deden, bir de kaledeki kızlara götüren bir başka deden var. Fena değil, dimi. Teyzelerin, amcaların var sonra. Aabii diye sayıklayıp duruyorsun bazen, hangi abileri kastettiğini bilmiyorum, sarışın bir abin var evet, emekleme oturma arası, tencere kapaklarını yuvarlak bulan bir başka abin var. Sonra, neşeli neşeli oturan bir abin var yakında bir yaşına basacak olan, Ankara havasıyla minik minik oynayan ve domates seven abilerin var bir de. Kızlar var mı bir düşünelim, ablalarınla henüz tanıştın sayılmaz, var birkaç tane. Mavi gözlü bir ablan var minik kardeşi olan, tıpatıp ikiz başka ablaların var sonra. Zenginmişin be Kurabiye, güzelmiş senin hayat. Düşündükçe içim ısındı benim de ne yalan diyeyim.

Sen böyle uslu uslu uyumaya devam et, bu yaz geceleri daha da mı güzel yoksa Kurabiye.

Yarın anne Adana'ya gidecek, sana güneş, belki de şalgam getirecek.

Öptük seni küçük adam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder