30 Mayıs 2015 Cumartesi

Üçyüzüncü gün

Üçyüz günlük olmuşun annem maşallah sana beya.

Bugün önemli bir gün yine, çünkü senin bir adet dişin çıkıyor, yani bir adet derken, ilk dişin çıkıyor. Sabah bulamaç görünümlü kahvaltını sana yedirirken farkettim, ağzına giren kaşıktan tak tak sesler geliyor diye. Elimle yoklayınca damak sertliğinden farklı bişiyle karşılaşıp çığlık attım, babanı çağırdım. Sonra o da aynı şekilde yoklayıp çığlık attı yüzüne karşı. Halbuki sen yüzüne karşı atılan çığlıklardan hiç hoşlanmıyorsun, senle alay ediyoruz sanıp, dudaklarını büzüp, ağlamaya başlıyorsun, yine öyle oldu. Aldık avuttuk seni.

Acımasız, yerden bitme müstakbel arkadaşlarınla aranda geçebilecek alay dolu günler korkutuyor beni şimdiden. Çocuk milleti acımasız oluyor annecim, dayından biliyorum. Çok uğraşırlardı onunla, içim sızlardı, ki bu konu eski bir yazıda da mevzu bahis geçmiştir. Ve hatta dayının densiz arkadaşları yazıyı okuyup, ileri geri yorum yapmışlar bir de, yok ben olsam öyle yapmazdım filan diye. Şimdi demesi kolay arkadaşım, kendinizi zaman kapsülüyle takribi yedi yaşınıza götürüp öyle bir tahayyül içine girmeniz lazım, demek istedim cümle aleme. Allahım neler diyorum, yine konuyu dağıtıp çorba etmişim, İlk dişin çıkıyor Kurabiye, olay budur annem.

Heyecanla ananene diş buğdayı mıdır nedir, ne zaman olur, napılır dedim. Tabi kendisi yaşını başını almış, dayının deyimiyle şarap gibi bir kadın olsa da, ananelikte yeni yetme olduğundan, bilmediği yerden sormuşum. Meğersem bize falan yapmamış buğday neyin. Yok Allah baba yardım etmiş, kimsesi yokmuş, dardaymış bizi büyütürken falan filan. Buğday yapmamış annem bana Kurabiye. Halbuki ben buğdayı ne çok severim bilsen, haşlar haşlar yerim. Ben sana yapayım bakayım oluyor mu buğday, sen de yersin belki olur mu? Bence olur, olur olur.

Sonra, ben bugün Eminönü'ye gittim. Yine anane dedi ki, dişi ilk farkeden kimse çocuğa hediye alır, adettir. Ben de gittim sana neler neler aldım. Artık kocaman bir davulun, minik bir inek çan'ın, ahşaptan bir abaküs'ün, minik kırmızı kovaların var. Bir de senin mini mini foturaflarını koyalım diye rengarenk anahtarlıklarımız var.

Eminönü yolculuğumdan öğrendiğim, senin de bilmen gereken bazı şeyler var. İlki, çağımızda selfie hadisesi, yani kendi kendinin foturafını çekme olayı çok yaygın annem. Herşeyci Eminönü esnafı, şu ara en çok boy boy selfie çubuğu satıyor. Ve vapurda bir kız, yanında iki erkek bir de kız arkadaşı varken, alen beyan, defalarca kendini çekti saçlarını savuşturup savuşturup. Ben dedim bu n'apıyor. Yanındaki çocuklara ayıp olmuyor mu, ya biri sevgilisi ise, ya da bunun sevgilisi yok, e tamam yoksa bile "beni çeker misin?" deyip makineyi birine verse olmaz mı, hepimizin gözü önünde, saçları savura savura, kendini beğenene kadar elli poz çekmek normal bişe olmuş annem buralarda. Çıkarman gereken mesaj, kız milletine güven olmaz oğlum. Çok ama çok dikkatli olucan, suya götürüp susuz getirirler seni. Hepsini benle bir bir tanıştırcan, ben evircem, çevircem, in midir, cin midir anlıcam sana dicem, emi tatlım.

Sonra, Eminönü senli ikinci çıkartmasını bekliyor anladım. Biz Cağ kebabı yerken senin etraftaki tarihi binaların tavanlarına bakacağın günler yakındır güzelim...

Sonra Eminönü'nde her şey var annem, bakalım sevecek misin benim kadar oraları, bu defa gezerken daha alıcı gözle baktım, Kurabiye severse buraları, kimse tutamaz bizi dedim, vallahi dedim, sen bir sev, gezilcek onca çok tükkan ve han var ki bilemezsin annem. Her geziyi bişi arama gezisi yapabiliriz bile, çünkü sanırım orada her şeyin bir hanı var.

Babanla kaldın bugün gündüz, bana söylemeye korkuyor ama, hiç yaramazlık yapmamışsın. Gül gibi geçinmişiniz ne güzel. Beni görünce de bastın çığlığı, senden tatlısı olur mu, olmaz Kurabiye.

Öptük seni uykuya dalan tombik yanaklarından...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder