16 Mayıs 2015 Cumartesi

İkiyüzseksenaltıncı gün

Bu yazıyı acele acele yazıyorum. Seni tuttuk Adana'ya getirdik Kurabiye. Annenin lisesinin kebap günü vardı, ananın nazı babana geçti. Alıverdik biletleri.

Sen ikinci memleket ziyaretini yapmış oldun. 50 koruma faktörlü güneş kremiyle tanıştın, okulumu gördün. Akşam kebaba geldin, davul zurna duydun ilk kez. Pek hoşlanmadın süt seansını zart diye böldükleri için. Tuttuk cami avlusuna gittik seninle, dua ettik Allah babaya, anneni affetsin sana da ferahlık versin diye. Pıt diye uyudun sonra, geri geldik mekana. Dansöz ablalar ve yeni zurnalar geldi, sarhoşlar sana takıldı, ay ne tatlı maşallah, dediler. Bitanesin çünkü sen.

Sen onca yola, sıcağa, davula, zurnaya gık demedin ya onlarca bebek gibi, sen bizi aştın oğulcum, seni biz tutamayız, sen gezersin dört bucak, yersin her kebapçıdan birer lokma, tozunu attırırsın dünyanın.

Gördüklerin, benim gördüklerimden hep daha çok olsun annem.

Otele geldik artık seni yatıralım diye, annen pasta yemek istedi baban onca kebap üzerine yuh derken. Garson pasta yok, ama hallederiz abla, neli istiyorsun dedi. Hallettiler ve de Kurabiye.

Senin de halledenlerin çok olsun güzel çocuk.

Öptük seni uslu yanakların ve minik ayak parmaklarından...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder