29 Mayıs 2015 Cuma

İkiyüzdoksandokuzuncu gün

Aslında dün yazmalıydım, ve fakat dün akşam yine bilgisayar başında, atlar gibi ayakta uyuyakaldığım için yazamadım Kurabiye.

Dün seni tahlil için bir hasteneye götürdük, tam bir saat hemşire bekledik. Gelen hemşire kılıklı kadın, yine atlardan örnek vereceğim çok biliyormuşum gibi, sen minicik narin bir bebek değil de bir atmışsın da nal çakılacakmış gibi yarabbim, ayağının üzerine iğneyi saplamak suretiyle kan almaya çalıştı. Sen can havliyle bağırdın tepindin, o insan kılıklı hayvan kanı tüpe denk getirmeyi beceremeyip sağa sola saçtı. Sonra ben ve baban da önce hemşire müsveddesi ile, sonra da hastane yetkileriyle, bağıra çağıra ağız dolusu kavga ettik, rahatladık, çıktık hastaneden.

Sen önceki seferlerdeki gibi hemencecik affetin bizi. Hayvanın, ayağından iğneyi çekmesiyle birlikte ağlaman da kesildi, sonra biz başladık işte iyi oldu, uzun zamandır böyle bir müşteri şikayeti anı yaşamıyorduk, tazelendik.

Artık ufaktan oturuyorsun sanki kendi başına kalınca da, "aa oturuyorum bennn" diye farkına vardığında, hop kapaklanıyorsun ama olacak bunlar herhalde. Yürüdüğünü, koştuğunu da göreceğiz inşallah.

Bugün bir arkadaşım, insanlar neden çocuk yapar, sen neden çocuk yaptın, dedi. Net bir cevap veremedim Kurabiye. Sahi ben seni niye yaptım annem?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder