25 Mayıs 2015 Pazartesi

İkiyüzdoksanbeşinci gün

Bugün markette bir kadın bize yaklaştı Kurabiye; dünyada bunca çirkinlik varken, iki dakika şu güzelliğe bakalım, bakalım ki içimiz açılsın dedi. Sana baktı doya doya, sen de izin verdin, ona baktın sakin sakin. Ben ne diyeceğimi bilemedim, göğe bakma durağında inmek isteyen yolcuya ne diyeceğimi bilemedim. Susabildim, gülümseyebildim, bir de günlüğüne not düşebildim senin.

Hayat zor olacak Kurabiye, hem renkli, hem zor. Etraf muhtelemen senin zamanında da çok kalabalık olacak, içi dışı türlü türlü olan onlarca insan çıkacak karşına. Parkta çocuklar bisikletine vuracak, salıncakta sıranı çalacak, bir diğeri tutup itecek seni. Hep mi kötü şeyler olacak, yok çok güzel şeyler de olacak tabi. Çok çok hem de. Sen şimdi yaptığın gibi, gözgöze gelmeyi kollayıp, geldik mi gülümseye devam et yeter ki. Baban da, ben de işyerinde özlemeye başlamışız seni. Evde rahatı yerinde nasılsa'dan, bir sarılsaydım, sarılı kalsaydım'a terfi etmişiz.

Sen hep bugünkü gibi, gözgöze geldiğimiz anda, etraf ne der, ne eder demeden kocaman gülümse bana yüksek sesle, olur mu. Uyarım ben de sana, dünya yansa sallamam, ya da popomu sallarım evet dansmış gibi. Sen hep gül.

Öptük kokulu ayaklarından...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder