19 Haziran 2015 Cuma

Üçyüzondokuzuncu gün

Kurabiyecik. Yarın alen beyan ilk tatiline çıkıyorsun. Analardan babalardan dinlediğim ne kadar bavul hikayesi varsa gerçek oldu evde. 20 kiloya çıktı valizimiz, sırt çantamız maksi boya terfi etti, ona rağmen gurbetçiler gibi gideceğiz yollarda, dört yanımızdan sarkan çantalarla. Baban laptopunu ben kum kovamı aldım üstüne. Çok uzağa gidemezsin Kurabiye, ya aytici ya kumcu olucan oğlum. Kader diycen sonra, armut dibine düşer diycez, gibi gibi.

Valizin içi, ah o anaların beni bi sürü bi sürü konu için panik etmesinden hareketle onlarca şeyle dolu. Ateşin çıkabilirse Allah korusun ölçebilelim diye, burnun tıkanırsa açabilelim diye, kusarsan değiştirebilelim diye, bezler bezler yetmezse tuh tuh demeyelim diye, hava aniden ısınabilir ve hatta soğuyabilir diye, sinekler seni yemeye cüret edebilir, güneş seni yakmaya yeltenebilir, sonra bakayım, elmayı sevmez de kayısı istersen, salatalık te oralarda bulunamayabilir diye. Daha neler neler.

İkinci dişin geliyor birinciye kardeş hemen yanıbaşında. Salatalıklar senden korksun artık.

Ne diyeyim üstüne bilmiyorum annecim, bir heyecan sardı içimi pır pır. Sabahları seni kanguruya atıp sahilde kuma, denize basa basa yürüyesim var, yıldızlar altında seni sarıp oturasım var, var da var annem be... Ben tatil gibi tatil yapmayalı bayağı oluyor sanırım bak,

Öptüm seni tavşan uykusuna yatan gözkapaklarından, 04'te hareket..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder