7 Haziran 2015 Pazar

Üçyüzyedinci gün

Yazıların saatleri, senin sabah kalkış ve akşam yatış saatlerine göre hafif sapma gösterdiği için, bir önceki yazı cumartesi, bu yazı ise pazar yazılmış gibi görünse de, bugün aslında cumartesinin gecesi Kurabiye. Niye yapıyorum bu saçma açıklamayı, belki de yarın bir sürü başka mucize, tesadüf ve güzellikle gelecek, ve onları da sana, bize, evrene not düşeceğiz diye. Sana bu akşam, bugün olanları anlatacağım dilim döndüğünce.

Sen bugün ilk defa kitapla tanıştın. Sana dün, içinden bir masal anlattığım kitabı aldın, diğer oyuncaklarını kenara bıraktın, kitabı evirdin çevirdin ve sonra yemeye başladın. Kitapla oynaman hoşuma gittiği için, seni ellemedim, keşfetmenin büyüsü içindeydin, meraklı ellerini ve ağzını aralamak hiç istemedim. Sen sonra tuttun, sana dün masalını anlattığım sayfayı açtın ve kenarını kemirmeye başladın. Gülümsedim, çünkü masalları derleyip kitaba koyan abla, her yerde ısrarla bize tesadüflerin gücüne inanmamızı söylüyordu. Hayatındaki tüm büyük kararları, dönemeçleri tesadüflerin belirlediğini söylüyordu.

Bugün tesadüflerin büyüsünü her birimize sunan kitaba ve masalcı kadına daha çok inandım. Her şeyin benim kontrolümde olduğu, olabileceği fikrinden kurtulmam gerektiğine, kendimle en büyük sınavlarımdan birinin bu olduğuna, ömrüm boyunca olacağına yeniden ikna oldum. Masal dün "yanında ol" diyordu bana, masaldan dün bunu alıp sana taşımıştım. Sen bugün "yanımda ol" diyen masalı açıp, bana gösterdin. Bunu farkettikten ve bu yazıyı yazmaya karar verdikten sonra içeriden ağlama sesin geldi, koşarak yanına gittim, seni kucağıma aldım ve kulağına "yanındayım" dedim. Yanımda olunmasına ve yanında olmaya ihtiyacım var demek ki Kurabiye.

Sonra, korkularından arınmak için ateşte yürüyen abi ve ablaların videosunu izledim bugün. Ablalardan birini biraz tanıyorum. Yüzlerindeki sevinci, ağlamaklı gözleri gördüm yürüme sonrasında. Korktukları şeyin üzerine gitmenin sembolik bir yoluydu belki, belki aslında göründüğü gibi değil, demek içindi. Korkup set çektiğimiz, korkunun kontrolüne bıraktığımız şeyler hayatımızı belki de bambaşka yollara çekerken, korkudan korkmamak içindi belki tüm yürüyüş.

Ananemin vecize gibi sözü geldi sonra aklıma, "atacağı bir tokat" diyordu zaman zaman. Babamdan çok korkardım ben Kurabiye, hala da korkarım da, herhalde daha küçükken daha da çok korkardım, hiddettinden, şiddetinden değil, karşısında durmaktan, durabilmekten. Atacağı bir tokat mıydı gerçekten, nesinden korkuyordum ki bunca o zaman, lafı çok düşünmüştüm. Korkum azaldı mı dersen, en fazla biçim değiştirdi diyebilirim. Ateşte yürüyeyecek kadar geçmedi henüz.

Neden anlattım bunları sana, ben sana dün yanımda ol, dedim, sen bugün bana yanımda ol, dedin. Ateşte yürüyenler bana, korkmuyorum, dedi. Ananem bana korkma, demişti. Ben de sana bugün, korkma diyorum.

Öptüm seni güzel çocuk...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder