28 Ağustos 2014 Perşembe

Yirmiyedinci gün

Bugünün nadide çıkarımlarına geliyorum Kurabiye'cim. Baban okudu bizi, artık bir sır değiliz. Bir kişi biliyorsa tüm evrene diyebiliriz.

Okudu okudu hepsini, hani on yıllık falan tanışız kendisiyle. "Sen hakkatten iyi yazıyorsun, yazar falan olabilirsin" dedi. Gülümsedim. On yıldır tanısa, haydi bir beş altı yıldır yazmayı çizmeyi sevdiğimi biliyor. Çok duru değil mi tespiti, hani biraz geç olabilir de olsun. Olsun.

Hop buradan sana bağlıyorum konuyu. Çok merak ediyorum aslında. Neye, nasıl bir şeye benzeyeceksin diye. Neler seni heyecanlandıracak, neler çok kızdıracak, "hayatta yapmam" dedirtecek, ama sonra yaptığını görüp önce pişman sonra aptal ettirecek. Düşünsene, en başından ta sıfırdan bir yol. Düşündükçe insanın yeniden doğası geliyor mu emin olamıyorum. Tüm bildiklerimi unutmak kaydıyla isterdim yeniden başlamak, ama bildiğim her şey benimleyken, hayatta istemezdim ikinci bir şans sanırım. İnsan, hiç tahmin edemediği hatalar yapıp, kararlar verebiliyor. Sonuçları hiç kestiremediği. O yüzden, hiç bir şey bilmeden başlamak en güzeli. Zaten bu benim engin tespitimi çoktan anlamış olan düzen, çocukları doğurtup, büyükleri yaşlandırıyor olabilir. Saçmalamayı kesiyorum.

Bugün sırtını seyrettik senin. Hep sırtüstü yatıyordun, bugün yüzüstü yatırmışlar. Sen nasıl yaptıysan yüzüstüyken de ayaklarını, kollarını ve hatta o minik sırtındaki tüm kaslarını eğip bükmeyi başardın. Ananen çok korkuyor çok hareketli olmandan. Bana söz verdirdiyor, seni sık sık parka götürecekmişiz ki gazın çıksın. Ben ise dağa çıkmayı planlıyorum seninle. Daha yapamadığım şeyler, göremediğim yerler var Kurabiye. Yoksa bir çocuk neden yapılır söyle bana, senin yapamadıklarını o yapsın, seninle yapsın diye.

Ha önemli bir olayı daha var bugünün. Telefonda birisiyle konuşurken arkadan ısrarla arandım birkaç kez. Konuşmam bitince baktım kim bu ısrarcı diye. Hastane imiş, o an minik hayatın film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Kuzey ucundan hop güney ucuna uzandı aniden. "Aaa ondan bahsediyordum şimdi, aaa yok mu yoksa artıkkkk" gibi. Sonra anladım ki bir soru sormak için aramışlar Yenidoğan Yoğun Bakım'dan. Teli gayri ihtiyarı adımı söyleyerek açtım, sonra da ekledim "Kurabiye'nin annesiyim". Hemşirenin adımı bilmediğini, bilmesi gerekmediğini ise onun cevabı ile anladım "Merhaba Kurabiye'nin annesi..." Yani, adım solda sıfır kaldı Kurabiye. Artık sayende yeni bir sıfatım var belli bir zümre için her şeyden önce gelen. Ben bir Kurabiye annesiyim. O kadar. Çok yaşa sen.

Pratik bilgiler:
  • Babalar azar azar, arkadan arkadan bilirler, severler. Olsun.
  • Önünde koca bir hayat var. Ve bunu düşünmek bile çok heyecanlandırıyor beni. Tüm her şey baştan, ta en başından yaşanabilir mi diyorum. Yıllardır oluyor, yine olacak demek ki. Demek ki bugün cici bir arkadaşın dediği gibi dünya benim etrafımda dönmüyor. Tüm bildiklerim, gördüklerim sadece beni bağlıyor. Tüm evrene bakışımı değiştiriyorsun Kurabiye, hem de hepi topu kırk santimlik boyunla.
  • Çocuklarla dağa çıkılacak. Dünya yuvarlak deniliyor, bundan emin olunacak.
  • Kendi kimliğinden vazgeçmek, yeni biri olmak öğrenilecek. En azından bu fikre yaklaşılacak. Babam yıllar önce "Onun için ölür müsün?" demişti. Onun için ölmek demek, onun için yok olmak demek. Vakti geldiğinde yok olmasını bilmek gerek belki de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder