27 Ağustos 2014 Çarşamba

Yirmialtıncı gün

Bir gün ara verdik. Zaten bakıyorum da, benden başka sadece bir kıvırcık kafa okuyor yazdıklarımı. Gün gün yazmak zorunda değilim demek ki. Şaka şaka, ondan değil. Bir gün önceki mahzunluğumuzdan sonra, dün hemşirelere doktorlara hiçbir şey sormadık ek olarak. Kendimiz gördük sevdik Kurabiye'mizi.

Bugün ise güzel bir gün. Kilo almış  Kurabiye...Kilo derken onlu yirmili gramlardan bahsediyoruz tabi. "Toparladı" dedi daha dün "Yavaş büyüyor bu çocuk" diyen hemşire. Onda da yer etmiş belk ilk lafı. Hiç bir kurabiye annesine, o ne kadar çok ve sıkıcı sorular sorarsa sorsun, "Yavaş büyüyor bu çocuk..." denir mi, denmez, denmemeli. Bak işte hop "toparlamış" bugün işte. Yalan bile olsa güzel değil mi, ki yalan değildir eminim. Toparlamıştır Kurabiye.

Büyüyüp bunları okuyacak mı acaba bir gün. Hoş o gün, blog internet filan çoktan kabuk değiştirmiş, çağ atlamış olabilir değil mi. Ben kesin gerisinde kalacağım, azıcık nostaljik şeyler severse belki göz atar. "Senin annen onu bunu yazar dururdu yavrucuğum" deriz ona. "Masal yazma kursuna bile gitti zamanında" deriz. Masal yazdı mı yok, ama masal saatlerinde çok eğlendi, başka başka dünyalara gitti, hayaller kurdu durdu. Hop yine bana döndü konu. Halbuki blog kurabiyenin. O dile gelmeli.

Bugün pencereli kata çıktığımızda, yandaki kurabiyeye bakanlar şaşırdı. "Vallahi billahi uyuyordu siz gelene kadar, hissetti sizi de uyandı" dediler. Gözü kapalı ama popo ve kafa dışında her yeri havadaydı klasik olarak. Biz garipsemedik, ama yandakiler garipseyince gerçekten cam ardından geçen hisler olabilir mi diye düşünmedik değil. Biz oldukça çocukça konuşuyoruz yoksa cam ardından, perde kapanırken perdeyle birlikte eğilip-perde bir stor evet- el sallıyoruz ona, onun gözleri kapalı olsa da, oluyor böyle şeyler.

Ben biraz toparlanınca- eh Kurabiye'nin yirmili günleri benim de doğum ertesi yirmili günlerim oluyor, insan toparlandıkça bir gezesi filan geliyor yine yeniden. Ah evet, ben Kurabiye öncesi gezmeyi çok seven bir hatun idim, hatta ona da internetten ilk eşya bakarken bebek gezdireçleri bakmıştım uzun uzun, bağlamalı, kuşaklı ne varsa incelemiştim. Gezicez ya birlikte, noldu ona bu kadar gezmek anlatınca tuttu erken geldi tabi. Gelsin bakalım.

Ne diyordum, gezebilmek için pilli süt sağma makineleri/pompaları arıyorum. Ve yine görüyorum ki, bebek için olan her şey, bilmeyen herkes için koca bir muamma. Markalar ve modeller arasındaki nüanslar kafanızı allak bullak edebilir. "Bu şimdi ne ki benim onun busuna ihtiyacım olsun, ya da olmasın" gibi anlamsız sorular her an sizinle. Nasreddin Hoca güzel demiş, bana eşekten düşen lazım diye. Ben de benden önce anne olma talihine ya da talihsizliğine kavuşmuş birkaç arkadaşı markaja aldım, sordukça soruyorum. Sorularım zaman zaman inanılmaz saçmalaşıyor, biliyorum ama alttan alıyorlar beni sağolsunlar. Misal bugün bir tanesine "Bu çocuk hepimizin, bana yardım etmek zorundasın, evet zorundasın" dedim. Haklı mıyım, yani kendime göre son derece haklıyım.

Pratik bilgi:

  • Hemşire ve doktorların dedikleri her şey ile dağılmamak gerek- sevinmek serbest. Çok soru sormamak gerek, sorularınız saçmalaştıkça verdikleri cevaplar çeşitleniyor. Sizin yanlış sorularınız, aslında o an için bilmenize hiç gerek olmayan bir detayı, en olmayacak şekilde duymanıza, yanlış yorumlamanıza yol açabiliyor.
  • Doğum öncesi ama özellikle sonrası etrafınızda mutlaka birkaç anne bulundurun, sorun da sorun. İnternette ve dükkanlarda kaybolmaktansa, anneliğine, arkadaşlığına, çocuklarının şirinliğine güvendiğiniz birkaç arkadaşınızı soru yağmuruna tutun.
  • Pilli süt sağma makinesi için, artı ve eksileri içeren bilgilendirme, ilerleyen günlerde, birkaç anne yeterince darlandıktan sonra bu pencereden sizlere sunulacak.
  • Hayat güzel, tadını çıkarmak gerek. Hem güzel hem de kısa olan bir şey o. İki gerçeği de hep hatırlamak gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder