29 Ağustos 2014 Cuma

Yirmisekizinci gün -2. bölüm

Sözkonusu ikinci bölümü tamamlamam ve bugün tarihiyle koyabilmem için onbeş dakikam kaldı hepi topu. Bir süt sağmayı aksatmak pahasına gidildi balıkçıya. Birkaç gündür sayıkladığım, hayalini kurduğum "karides"leri de yemek de vardı hesapta.

Bir kadeh rakı da içip, sağılacak sütleri atmak da vardı niyetin bir parça içinde ne yalan diyeyim. Ama ne doktordan, ne annelerden olur alamadım, yemedi sonra da. Rakı yoktu özetle.

"Ara sıcak ne yapalım?" dendiğinde karides istedim. "Malesef" dedi İstanbul'un seçkin balıkçsının şirin garsonu. "Nasıl yok?" dedim, "Bir yıldır bunu bekliyorum ben?" dedim, "İstanbul'un balıkçılarında bugün karides yok malesef" dedi. Beni bir gülme aldı, "Şu an başka hiçbir şey istemiyorum, teşekkürler" diyebildim. Rakı içmediğim iyi olmuş bari diye düşündüm.

Saatimin hatırlatması çaldı süt için, gülümseyerek kapattım. Saat ilerledikçe göğüslerim ağrımaya başladı. Sütü aksatmış olmak, gözümde kabahatlerin en büyüğü gibi büyüdükçe büyüdü. Sonra gözümün önüne sürekli olarak, göğsüme yapıştırmakta olduğum pompalar geldi devler ülkesindeki Güliver misali.

Eve geldik bir sonraki sağma saatinde, ben köşeme sağmak için hafif suçlu, hafif korku içinde gelmişken, göğüslerim süt boşaldı ben pompayı yerleştiremeden. Onlar her tarafa aktıkça, benim gözlerim de boşaldı her yana. "Özür dilerim" dedim onlarca kez, "Eşekliğim için özür dilerim". Sonra, gün içinde duyduğum, okuduğum kötü hikayeler geldi aklıma, ya da bir parça yanımdalardı gün boyu zaten. Ne olursa olsun, benim çocuğumsun sen dedim. Bu isimde bir film vardı yanılmıyorsam, "Benim Çocuğum". Bunu dediğin anda duruyor akan sular, onu anladım kendime göre. Ne olursa olsun, ne olursan ol, sen benim çocuğumsun. Nokta. Ne daha az, ne daha fazla. Ne eksik, ne kusurlu, ne zor, sen benim çocuğumsun. Öyle kalacaksın ömür boyu. Ve ben, ne verebiliyorsam elimin geldiği, aklımın erdiği kadar, onu verip, onu diyeceğim sana.

Sen benim kurabiyemsin.



Pratik bilgiler:
  • Süt sağma saatleri mümkün mertebe aksatılmayacak.
  • Artık birçok tecrübe ile sabit ki, bir şeyler çok ama çok istenmeyecek. Çok istenen gözlere hep çöp batıyor, unutulmayacak.
  • Hastane çıkışı denen hadisedeki parça sayıları beni korkudan titretiyordu. Bugün panik halimi gören bir satıcı tuttu kolumdan, rahatlattı beni:
    • Prematüre hastane çıkışında, bir çıtçıtlı iç body, bir de ayakları ve elleri kapalı tulum var, iki eldiven bir de bere. Düşününce çok mantıklı, değil mi. Her yerini güzelce kapatan, akıllı, mantıklı parçalar, o kadar. Korkulacak bir şey yok. Alacak annen sana hepsini. Yarı çıplak çıkartmayacak seni hastaneden. Güldürmeyecek hemşireleri sana ve kendine.
  • Prematüre bebekler, kuvezde sürekli ışık ve gürültü altında uyumaya alıştıklarından- bu kısmı çok acı, okurken de, yazarken de, düşünürken de- eve geldiklerinde gece gündüze, uyku uyanma saatlerine adapte olmakta zorlanıyorlarmış. Onları bu akışa, düzene alıştırmak, yavaş yavaş hazırlamak gerekiyormuş. 
    • Birçoklarının durup düşünmediği şeyleri bile, senin birer birer öğrenmen gerekiyor, nasıl çok değerli olmayasın Kurabiye. Nasıl çok büyük, çok güçlü olmayasın...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder