1 Temmuz 2015 Çarşamba

Üçyüzotuzbirinci gün

Bir yaşına gerçekten az kalmış be Kurabiye. Adam oluyorsun utanmasan, yarım dişli ve bezli adam.

Parka gittik bugün, ben çok seviyorum parkları. Sen de sevecek misin bakalım, kanına girmeye çalışıyorum tabi biraz, ordan burdan hop parklara çıkarıyorum seni.

Bugünkü parkta da canlı müzik dinleyip, mavi gözlü bir abla sevdik seninle. Bir de kedi poposuna dokunduk hafif, sonra yandaki ablaları kızdırdık, niye tekmeliyormuşum. Öyle bir kinle baktı ki bana, anladım ki içinde iyilik, şefkat, huzur hiç yok aslında ablanın. Patlattım cevabımı sonra, benim de kedim var dedim, bir de bebeğim var, dedim. Tekmelemedim ayrıca, dedim. Aptalladı bir, e vardı tabi kedimiz, ama sana aldığım yemekleri yalasın, koklasın istemedim haliyle.

Sevdiğimiz abla ile masmavi gözlü, yirmiüç aylık bir ablaydı. Sen de beğendin kanımca, çünkü kurulduğun tahtından yüzünü o tarafa doğru çevirip, sağ el cağzını uzattın kızcağıza, tuttu öptü o da. Aşk böyle bişi işte annecim, bir bakışma, bir dokunma sonrası pır pır. Lüzum var mı, hani çok yok da, herkes bir merak edip giriyor içine, sonra o kedici abla gibi karanlık olabiliyor mazallah. Her şeyi tadında bırakmak, iyi atlatmak lazım o yüzden.

Öptüm şimdi o zaman seni ve sardığın her şeyi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder