6 Temmuz 2015 Pazartesi

Üçyüzotuzaltıncı gün

Çok ama çok güzel şarkı çalıyor Kurabiye. Aslında neler diyecektim ve şimdi aslında neler diyeceğim, hiç bilemiyorum ondan. Bazen bir şarkı alıp götürüyor beni, sana da olacak mı acaba, olur herhalde değil mi.

Bugün yorgun argın işten geldim, yine senin varlığını neredeyse unuttuğum bir gün oldu. Akşam yolda gelirken dedim kendime, tabi ya, dedim, Kurabiye diye bir şey var unuttun mu dedim. Geldim sardım seni, gözlerinin ta içine baktım. Sen bir insansın dedim sana, başlı başına bir insan. Sanırım seni bazen kurulu bir oyuncak gibi filan görüyorum, halbuki sen bildiğin insansın afedersin.

Bir kitap okuyoruz babanla, diyor ki dünyayı çocuğunuzun gözüyle görmeye çalışın, eğilin ve dünyaya onun baktığı seviyeden, onun baktığı şekilde bakın. Deniyorum. Hareketlerin çok tatlı izliyor birbirini mesala. Kurbağı alıyor, biraz evirip çevirip atıyorsun. Sonra hop balığı alıyorsun, havaya kaldırıp pat diye bırakıyorsun. Göbeğinin üzerinde dönüp uzaktaki sünger adamı alıyorsun. Bir ara ördeği buldun ki, orada hepimizi unuttun, çığlık çığlığa ona ulaşmaya çalıştın, Arada ayakta bile durdun ona uzanırken, camdan yansıyordun, ne kadar heyecanlı ve coşkulu olduğunu gördüm. Sallanan ördek elinden kaçtıkça hoşuna gitti, hem yakalamaya hem yakalamamaya çalıştın. Her yan oyun sana ne güzel...

Geçen haftayı es geçmişim. Hisar'a kahvaltıya götürdüm seni, oradan çalıştığım yere geldin benimle. Hemen her kucakta gezdin, anneyle iki telekonferansa katıldın, ben mail yazarken kucağımda oturdun, yemek alırken kanguruda etrafa baktın. Vapura bindin, dalgalara baktın. Bugün sordular seni, niye yine gelmedi, dediler; bugün evci dedim. Bekliyorlar seni...

Öptüm seni banyolu yanaklarından...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder