27 Temmuz 2015 Pazartesi

Üçyüzellisekizinci gün

Az sonra anlatacağım olay olurken, sana bunu yazacağımı hayal ediyordum Kurabiye. O yüzden şimdi tutmayın beni...

Son günlerin popüler yoğunluğuyla annen işyerinden çıkmışken, babana ulaşamayıp yan tarafında oturan bir başka babaya "sana uzmanlık sorusu, madem kocama ulaşamadım" diye başlayıp memeleri tutarak devam ederken, "Kurabiyeye kahvaltı için süt sağamadım, şimdi sağıp mı eve gideyim, yoksa direkt gidip evde mi sağayım" derken, o bana "yarın geç gel olmaz mı?" diye akıl vermişken, ben ona "toplantı var, nereye geç geliyorum" demişken, hepsine rağmen aslında anana o pek matah müdürlüğü vermemişlerken, annen taksiyle eve dönerken, taksiciyle gündem üzerine atıp tutup, nolcak bu memleketin hali anlamadım gitti derken, adamcağız tam beni indirirken, bana dönüp "gülen yüzünüz ve hoş sohbetiniz için teşekkürler" demesin mi. Kocaman gülümsemesin mi annen... Baban nargile kılıklı elektronik sigarasını pofur pofur tüttürürken, dışarısı bildiğin 40 derece sıcak olup, gece onda yerden alev kalkarken, annen üzerine en rahat bluzunu, altına da en paspal eteğini giyip şıpıdık şıpıdık sokağa çıkmışken ve sen yeni arabandan bana kocaman gülümsemişken, hayat bir parça güzel olmasın mı?

Ve hatta annen bugün terapistini bir yoklamak için aramışken, "vallahi kendisi bugün izne ayrıldı, bir dahaki ayın yirmidördünde gelecek, o güne not düşelim isterseniz"i duymuşken, koca bir kahkaha patlamasın mı, "o tarihe kim öle kim kala dimi ya, o zamana kadar ben neler ederim kimbilir" demesin mi. Ve tabi tüm bunlar senin e tabi dolayısıyla benim 5'i 20 geçe uyandığım bir sabahın ertesinde olmasın mı...

Sen hele bi büyü de içelim karşılıklı, olur mu Kurabiye. Şimdilik öptüm banyolu, masajlı parmak uçlarından...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder