Niyetlenip yazmadığım, yazamadığım günler oldu. Hadi bugün onlardan biri olmasın, ötekilerden biri olsun.
Anne birazcık şarap içti, birazcık da cipstir, peynirdir, eriktir, leblebidir yiyor. Yani sağlıklı beslenme adına ne biliyorsa hepsini bir bir uyguluyor.
Sen mi, sen Hayat Abla sayesinde artık "hayır" , "evet" ve "çok" diyebiliyorsun. Ben ise sana "mis" koktuğunu ve baban dediğin adamın adının "Meet" olduğunu öğretebilmiş haldeyim. Dahası da benden çıkar mı emin değilim.
Sağın solun ve hatta göz bebeklerin kızardı bugün. Yemeğini yemedin, ben de hafif arıza bir kadın oldum. Ki hani hiç mi hiç arıza değilimdir, tatlı mı tatlıyımdır, falan filan.
Aslında kendime göre çok iş de gördüm bugün. Seninle uğraştım. Yarınki İzmir seyahatimiz için bavul yaptım, ütülenmiş çamaşırları yerlerine kaldırdım, seni yıkadım, kendimi arada eh işte yıkadım, biten çamaşırları astım ve hepsinin üstüne çok lazımmış gibi babana bırakmak üzere yemek yaptım. Ha tabi bir de üstüne seni uyutup, yorgunluk şarabı koydum.
Ama asıl yazma sebebim, bu saçma detayları sana demek değil. Napıyım ben bunları be anne, dicen biliyorum okuduğunda, Dur bi sakin ol. Gelicem asıl olduğunu sandığım mevzulara.
Tuhaf şeyler oluyor şu ara, bana ve etrafımdaki birkaç insana. Gözbebeklerime bakıp birileri ağlayınca misal, hafif dağılıyorum ben. Bu sen olsan da böyle, başkası olsa da böyle. Ağlayanlar oldu evet, beni dumur ederek ağlayanlar oldu. Sonra bir kadın bir toplu taşıma aracında fenalaştı. Önce "geçecek" dedi kırık Türkçesiyle, sonra bağırmaya başladı "ölmek istemiyorum!" diye, sonra birisi kendince telkin etti onu, sesini bastırarak bağırdı "ölmeyeceksin, ölmeyeceksin merak etme!" dedi. Kadın orada o gün ölmedi. Bu hepimiz için iyi bir şey mi oldu, yoksa gerçekten birilerimiz vadelerinin o gün orada çok yakınından mı geçti bilmiyoruz. Nitekim bu şehir hiç tekin bir yer değil artık. Her an her yerde pekala ölebiliriz, bir bomba ya da bombacı ile. Ya da birilerine çekilen bir tabanca veyahut bıçak ile. Seçme şansım olursa ya da varsa, seninle burada yaşamak istemiyorum aslında. "Merhaba" derken bu kadar tereddüt etmediğin, ne bileyim vapurdaki çay taşıyan amcanın bile seni kazıklamaya çalışmadığı, kendinden birazcık daha memnun insanların yaşadığı bir memleket ile değişebilirim buraları pekala.
Diğer insanlara olanları açıkça yazamıyorum buraya, onların özelleri diye. Ama hayat tuhaf bir şey Kurabiye. Ve sanki aynı kartları dağıtmıyor herkese. Ben mi, ben seni öpmeye bayılıyorum. Bugün bir babaya demiş bulundum. Onu öpmeyi, onun beni öpmeyi sevdiğinden sanırım daha çok seviyorum, dedim. Ne saçma bir cümle, ne bileceğim senin neyi ne kadar sevdiğini, ne hissettiğini. Ama mest oluyorum seni öperken. Öyle babana, ona buna da benzemiyor seni öpmek. Bambaşka bir şey oluyor.
Sen artık topunu alan çocukları göre göre, saklıyormuşsun topunu onları görünce. Ne diyebilirim ki sana, her gelene, her ver diyene topunu verdin de noldu; topu alıp gitmediler mi, sen saf saf beklemedin mi senin onlara verdiğin gibi onlar da sana versin diye. Ama vermediler, ta ki anaları bakıcıları kafalarına vurana kadar. İnsanlar bencil Kurabiye. Vermelerin, en az almalar kadar güzel ve hatta almalardan daha güzel olduğunu bilmeleri zaman alıyor. Sen belki tüm çocuklar gibi doğuştan biliyordun, ama karşına çabuk unutan birileri çıkınca, sana da öğrettiler yepyeni şeyler, unutturdular ezberini. Hayat Abla mutlu topunu kaptırmadığın, ona sahip çıktığın için. Ben dönüşümünden korkar haldeyim. Topunu her isteyene veren Kurabiye'den, topuna hangi el uzansa onu köşe bucak kaçıran adama dönüşmenden. İleride severken de korkma bu kadar olur mu, hayvanlar çıkabilir, sen açık yürekli olmasını bil, seni dönüştürmelerine çok da izin verme.
O topun, hepimiz tek başımıza oynadıktan sonra hiçbirimize faydası yok, beraber yaptıkça dönüşüyorsa, çoğalıyorsa bir şeyler, o zaman güzel hepsi.
Gerisi, gerisi ezberi çok iyi bilinen çok okunur ve çok satar ve çok sıkıcı bir tefrika Kurabiye. Tefrika mı ne, geliriz ona da bir gün..
Öptüm seni, sana yerli yersiz kızıp bir yerlerini kızartsam da sıka sıka, küs müyüz anlamak için "beni ne kadar seviyorsun?" dediğimde sana, "işte bu kadar!" diye kollarını kocaman açtığın için, öptüm seni öpülesi her milimetrenden.
Özür dilerim; sana kızdığım, kendimi kaybettiğim, oranı buranı kızarttığım için, özür dilerim. Anne olmam, hayvan olmama mani olamıyor, özür dilerim senden küçük adam.
Mis kokulu, patates yanaklı, ben böyle dedikçe keyifle inleyen adam, binlerce şükran sana...
Annecik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder