7 Nisan 2016 Perşembe

Artı ikiyüzkırkikinci gün

Bugün benlik ne var elinde dersen, yine sana mı bana mı olduğu pek de belli olmayan bir yazı olacak. Ama madem sen henüz konuşamıyorsun, bense hem konuşup hem yazabiliyorum, o zaman ben diyeceğim, sen dinleyeceksin.

Vapura son binen insanların üzerine yerleşen o "bir şeyleri başardım, yanıma kâr kaldı!" hissiyle tanıştım bugün. Vapura ayağını attıktan hemen sonra ardından otomatik merdivenin kapandığı şanslı yolculardan biri oldum. O şevkle denizi en güzel gören yere çıktım oturdum.

Sonra bu şehirde görmeyi en sevdiğim arkadaşlarla buluşmaya doğru yola çıktım. Yolculuğun kendi de, beni onlara götürmesi de, Kadıköy'e yaklaşması da ayrı güzeldi. Tadını çıkardım kendimce.

Tabi bunlar hep baban sana evde bakarken oluyordu, buralarda bir yerde onun da hakkını vermek lazım, demeden geçmeyelim.

Sonra ben bugün, yeni yeni pek bıcır, pek bir tatlı bulduğum ablanın listesinde ayın elemanı olduğumu öğrendim, pek keyiflendim. Arkadaşlarımdan sosyolog olanı bu küçük sevincime birazcık dudak büktü ama, ben derslere konu olmuş bir insanım. Küçük şeylerden büyük meseleler, vesileler çıkartabiliyorum kendimce, anca öyle devam edebiliyorum yoluma, çarkım öyle dönüyor, bilmiyorum başka türlüsünü.

Falımda da çıktı hem bugün. Benim hanem çok karışık Kurabiye, öyle böyle değil. Son anda yetişilen vapurun Kadıköy'e yaklaşırken köpürttüğü dalga gibi, iskelede buluşan üçü yetişkin beşi çocuk müzisyen gibi, ya da ne bileyim akşam yediğimiz hem mercimekli hem kıymalı gözleme gibi karışık... Ahval ve şerait bu iken, küçük şeyler keyiflendiriyorsa seni, orda durabilirsin azıcık tadını çıkarıp. Yani sanırım, yani birazcık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder