24 Nisan 2016 Pazar

İkiyüzellisekizinci gün

Bizim bir martımız oldu. Yani ya da iki martımız oldu, birbirlerine çok benziyorlar çünkü.

Mutfak camımıza gelip, senin elmalı kurabiyelerinden yiyen bir martı hem de. Korkusuzca cama gelişi, ağzına layık lokma için cama tık tık vuruşu, senin ve tabi benim şaşkın şaşkın ona bakışım, sonra benim bir kurabiyeyi sana, diğerini bu elemana verişim, çok yeni benim için. Ailemize katılan martıdan dolayı mesudum...

Aile demişken, sen gördüğün her kedi ve köpeği sevmek, ellemek istiyorsun. Bizim mahallenin kedileri de çok insancıl, hiç kaçmak nedir bilmiyorlar, ama ben korkuyorum sen onları elleyince mikrop filan kaparsın diye. Sonra tasmalı bir köpeği sevmek istedin bugün gayriihtiyari. Sahibi dedi bir şeyler de anlayamadım ben, meğersem çocuk sevmiyormuş köpecik. Gel dedim Kurabiye, daha öğreneceğin çok şey var senin. Senin kadar şirin bir çocuğu bile sevmeyenler olabiliyor diyeceğim ileride sana. Onları anlamayacağız ama bir şekilde kabul etmesini, bazı şeyleri akışına bırakmasını bileceğiz, diyeceğim. Ama sonra diyeceğim...

Bugün bir yerde biraz senden bahsettim. İçimizdeki çocukla buluşma ayiniydi diyelim. Ben hem içimdekiyle, hem de evimdekiyle buluşmaya çalıştım. Senin yapabildiğin ama benim yapamadığım şeyleri düşündüm sonra. Sen benden çok daha kolay gülüyorsun, hem de öyle böyle bir gülmek değil, tüm yüzünle gülüyorsun, böyle insanın içini ısıtıyorsun. Seni gördükçe senden sebeplenip ben de gülümsüyorum. Kırmızı saçlı teyze haklı olabilir mi acaba diyorum sonra, sen doğmadan önce pek nemrutmuşum ben, öyle diyor o. Senden sonra güller açmış yüzümde, olamaz mı olabilir Kurabiye...

Sonra sen kaydıraktan kayabiliyorsun. Ben ayıp olur, laf söz olur, ha bir de popom oraya sığmaz diye yapamıyorum. Üstelik sen kucağa alınıp hop diye kaydırak tepesine çıkartılabiliyorsun da, ben artık beni kucağa olacak yiğit kalmamıştır diye oraya da çıkamıyorum iyi mi...

Açık alanlarda bacaklarımı yerde aralayıp, ortasından baş aşağı geriye bakamıyorum bir de. Sen şahane yaptın, en son havaalanında. Çok özendim sana ve ters yüz gördüğün tüm dünyaya. Ne zaman danslı bir egzersizim olsa ve içinizden ne geliyorsa onu yapın, deseler, ben hop bacak arasından başaşağı bakıyorum dünyaya.

Sonra sen, ağzından sular fışkıran kaplumbağanın tepesine çıkıp, suyu avuç içlerinde tutmaya çalışıyorsun, ona da çok imreniyorum...

Ben senden bayağı bir sebepleniyorum aslında Kurabiye. Senin çocuk yanların bana çok ama çok iyi geliyor annem. Kim ne derse desin, baban ne derse desin, ben sana baktıkça, seni düşündükçe hiçbir zorluk, sıkıntı, üzüntü görmüyorum. Safi çocukluk, safi tazelik, safi coşku, safi renk görüyorum. Seni bize bağışlayan Allah'a şükran, sana uzun ve sıhhatli ömür...

Bir de tatlı ve kesintisiz uyku...

Öptüm seni tombik yanaklarından, minik burnundan, güzel gözlerinden, ben böyle dedikçe keyifle inleyen yerlerinden...

1 yorum: