4 Ekim 2016 Salı

Ekim yazısı

İlhamla ilgili bir şeyler okuyorum, nefesinizin kesildiğini, ölecek gibi olduğunuzu hissettiğiniz anlar, işte tam o anlar ilhamın sizi ziyarete geldiği zamanlardır, diyor. Tüm bu yazılar öyle anlarda çıkıyor işte, ilhammış gelen, kalk kadın yerinden doğrul diyen bana. Öyle gecelerden biri daha...

Çok uzatmamaya çalışacağım. Yazmadıkça ihanet ediyor gibi hissediyorum değerli anlarına, hatıralarına, not düşmem gereken yanlarına.

Bugün, ikili koltuğun tam ortasında oturup -ki koltuğun beşte biri kadar falan ediyorsun sanırım- dimdik durup, ayağının ucuyla topa vurup, hulaloptan basket attın neşe içinde. Ayağıyla hulalopa basket atan bir çocuksun, üzerine kahkahalarla çığlıklarla gülen.  O kadar içten, o kadar kolay gülüyorsun ki, yanında olmak istiyorum bencilce. Ben de, ben de demek istiyorum. Bana da öğret istiyorum. Topa vurmayı da, o koltuğa bu denli güçlü oturmayı da, ağız dolusu gülmeyi de.

Hem karışıyorum sana kum gibi, hem uzak olmak istiyorum. Hem ben olmak istiyorum, hem sen olmak istiyorum. Yanında olabilmek için biraz uzaklaşmam gerek demek istiyorum. Gitmek istiyorum ve gitmemek istiyorum. Gidememekten korkuyorum, gidebilmekten de korkuyorum. Ve sen hepsine inat, gülümsüyorsun. Atamadığın her basket için "atameyom" diyorsun, hiç bozulmadan, didişmeden. Ben küçülüyorum o zaman karşında. Atamadığım her top, büyüyor midemde, boğazımda...

Sensiz bir hiç olmakla, sensiz her şey olmak arasında gidip gelmekten korkuyorum. Kokunu duymadan uyuyamaktan, bazen dediğin gibi "öpme, istemeyom" u daha sık duymaktan korkuyorum. Ayrı eve çıkmanı saymıyorum bile. Kendimi kaybetmekten, sensiz hiç fotoğraf çektirememekten, sensiz hiçbir düğüne gidememekten, sensiz denize girememekten de korkuyorum. Hepsini senle yapamayacak olmaktan da korkuyorum.

Varlığından da, yokluğundan da çok korkuyorum senin ben. İki yaşındasın ve ödüm kopuyor her şeyinden.

Sana daha çok gelebilmek için gidiyorum kısa süreliğine. Babanla doğru hesap ettiysek tam yedi gece, sen uykuya dalarken yanında olamayacağım.  Bu kadarına seni bırak, ben hazır değilim. En çok neyden korkuyorsam onu bulup, onunla konuşmam gerek açık açık. Görmekten mi, görmemekten mi korkuyorum, onu bulup onla yüzleşmem lazım...

Çok güzelsin oğlan çocuğu. Her şeyin, her halin, her dudak büzüşün, her "yime buynumu" deyişin, yanağımdan öpüp yeniden uykuya dalışın çok güzel.

Tenine karışan ter kokun içimi titretti bugün, mahvoluyorum sandım, her şey o kokudan ibaret sandım, ben yokum sandım. Bu yazı o çaresizliğe ve o mucizeye yazıldı, ilhamsa neyse adı, o kokuya geldi bugün. Beni koklayıp duran babamı, annemi ve artık sağ olmayan ananemi, babaannemi andım. En güzel şuradan alırdım kokunu deyip ensemi koklayan babamı, kukona bakayım diyen ananemi ve babaannemi, her şeyin öncesindeki ve sonrasındaki annemi hatırladım. Herkes düşüyorsa en az bir kere bu kuytuya, bu kuyuya, ben de bu akşam düştüm Kurabiye.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder