6 Aralık 2015 Pazar

Artı yüzyirmiüçüncü gün

Bugünün en güzel haberi ilk birkaç adımını şöyle adam gibi atman diyebiliriz. Ve her şeyin, aslında her zamanki gibi ne kadar komik veyahut tesadüfi veyahut tam da olması gerektiği gibi ve olması gerektiği zamanda olduğunu söylememiz gerek.

Ortaya minik bir sehpa koyduk dün, çünkü oyuncaklarını birbirinin içine sokabilmek için olmadık yerlere gidiyordun. Ve aslında o minik sehpa, bu eve geldiğimizden beri eski yerinde duruyordu, yani belki çok daha önce de birçok sebeple ortaya çıkabilirdi, ama çıkmadı, sessizce gününü bekledi, senin onun doğru zamanda çağırmanı, bize de demeni belki. Sonra o sehpa senin için koltuktan güvenli bir uzaklıkta durduğu için, merak ve heyecan içinde koltuktan sehpaya, sehpadan koltuğa minik, minicik adımlar atmaya başladın.

Ben mi, ben ağladım evet. Her çocuğun üç aşağı beş yukarı aynı zamanlarda geçirdiği bu evre, belki annelerin birçoğu gibi gafil avladı beni. Bir şeylerin, çok muhteşem bir şeylerin olduğunu seziyordun. Yüzünde o adını koyamadığım ifade değişiklikleri ele veriyordu seni. Ben bir şeyler yapıyorum burada bazen kendi kendime, bir sen de mi baksan bu nedir der gibiydin. Baban birkaç kez daha küçük denemelere şahit olmuş, ben de ayakta durmalara şahit olmuştum. Ama bugün ben bir Neil Armstrong annesi oldum. O mu kim, o da bir annenin evladı işte. Ay'da ilk yürüyen adam olduğu söyleniyor, ki Ruslar buna inanmıyor, ama bence annesine sorsan, salonda nasıl ilk adımını attıysa Ay'da da öyle yürümüştür. Asıl olay, o ilk adımdır, gerisi çorap söküğüdür.

Oğlum bugün yürüdü de geç, değil mi. Olmuyor işte, ben yazınca rahatlıyorum, böyle bir yerlere not düştükçe, kendime, belki sana bir şeyler bıraka bıraka. Yani aslında bilmiyorum ki belki hiç işin olmayacak okumakla yazmakla, belki utanacaksın bu deli saçması yazılardan. Yazmış işte vıdı vıdı diyeceksin. Bir parça kendim için yapıyorum hepsini, en azından orada dürüstüm kendime. Öyle sırf çocuğu için yaşayan, ölen biten biri olmak pek istemiyorum yanlış anlamazsan. Çünkü senin de öyle olmanı istemiyorum şayet çocukların olursa. Senin için, sen istediğin sürece yanında, önünde, arkanda olacağım elimden geldiği kadar. Ama seni boğmamaya ve kendimi de arada kaybetmemeye gayret edeceğim, sana hayran olacağın bir anne bırakmak istiyorum birazcık, bu da mı benim için, bilmiyorum. Çok sev, çok gül, bir de çok gez istiyorum aslında. Piyanodur, tenistir, ana baba fasofisoları onlar. Ama benim de takıntım, çok gezmen, çok sevmen ve çok gülmen olacak korkarım. Çok gezmen için kendi adımlarını atıyorsun artık, sen iyice ayaklanmadan bir yerlere daha gitmeliyiz seninle, diyorum. Sonra korkarım ya da sevinirim ki sen çizeceksin rotalalarımızı. Sonra da kendi rotalarını.

Bugünün bir notu daha olacak, saçma sayılabilecek bir film izledik babanla gece geç saate kadar. Sonunun bir yerleri bir yerlerimden yakaladı beni. Bunu not düşmem gerek dedim. Dokunaklı bir olayın sonunda, dünyada yapayalnız kalmış ve korkudan yüzlerinin rengi şekli değişmiş iki kardeşten abla olan küçük kardeşin elini tuttu sıkıca. Küçük el senin, büyük el benim sandım bir an. Küçüğüm sensin çünkü benim. Ama ben büyüğüm Kurabiye. Ben nasıl desem her zaman, yani her zaman her zaman yanında olamayacağım elini tutmak için. Ve o abla kardeş gibi bir çaresizliğin, ümitsizliğin içinde bulduğunda kendini bir gün-temennim hiç olmaması öyle günlerin tabi- elini tutabileceğin, sıkıca kavrayabileceğin, güven vereceğin ve güven duyacağın bir kardeşin olsun istiyorum. En yalnız hissedilmemesi gereken anlarda, yalnız hissetmemen için. Kendimi siper ederim sandığım yerlerde, zamanlarda bazen var olamayacağımı bildiğim için, ben senden aslında yaşca bayağı büyük olduğum için. Her şey sıralı olursa temennimiz gibi, o eli ben bir gün tutamayacağım için. Bir kardeşin olmasını en çok bunun için istiyorum.

Kardeş kadar sevdiğin dostların olur belki, umarım olur. Ama olmazsa diye ben sana bir kardeş verebilmek istiyorum. Filmdeki gibi donuk gözlerle ve süzülen yaşlarla yanyana otururken, birbirinizin elini tutabilin diye.

Bir de bu gece ilk defa uykunda ağladın ve ben çok korktum, n'olur olmasın bir daha. Ağlayarak uyanmana alışkınım, ama uykunda usul usul, kısık bir sesle, belki kötü bir rüya ile ve sen hala o rüyanın içindeyken ince ince ağlamana alışkın değilim. Memem, sarmam, "yanındayım güzelim" demem yetmeyecek sanıyorum o an, çünkü gözlerini açmıyorsun bile, usul usul ağlıyorsun kucağımda da. Neyse, kimse o an yanına gelen, gitmesi için dua ediyorum. Kendime geçmeyen dualarım sana geçiyor biliyorum, o yüzden sana hep dua ediyorum. Çünkü sen meleksin, çünkü sen emanetsin. Bütün çocuklar gibi.

Öptüm seni ve sevdiğin her şeyi güzelim...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder