20 Aralık 2015 Pazar

Artı yüzotuzyedinci gün

Sen şimdi babanla uyuyorsun içeride. Tadına doyulmayan öğle uykularının birindesin. Bu yazı da sizinle ilgili azıcık...

Sen bize "babba" dedin. Ve hatta baban görüp artırıyor, "kimim ben?" diyor, kocaman gülümseyip cevap veriyorsun, "babba" diyerek. Peki peki ben kimim diyorum, sessizlik. Sen mi, seni kim tanımaz, sen şeysin işte, şey, şey, aman boşver işte.

Seni geceleri üç kere beş kere uyutan ben, yemeğini yediren, tabağını yıkayan, yatağını toplayan ben. Sen sırf sakalı var diye, kocaman omuzları var diye, sen yemek yerken sana "mini mini bir kuş" söylüyor diye, sen de hayretle her defasında sanki adam yepisyeni bir macera anlatıyormuş gibi dinliyorsun diye "babba" diyorsun. O pencereye konan kuşun donduğunu sandığın her an ağzına yumurtalı peynirli pekmezi sokuşturuveren benim halbuki.

Hadi kakanı, çişini de alıyor olabilir bazen, ama gece uyumağında hani sen; "bu çocuğun kesin bir derdi var, normal değil bu, gazı mı var, ağrısı mı var nedir nedir nedirrrr" diye baarıp duran da o adam. Ama sen "babba" diyorsun ona kocaman kocaman gülerek. O geceler, baban dertli dertli uykusuna geri yattığında, üstüne en az üç kere kalkan, seni sallayan, sana ee ee ee ve piş piş pişşş diyen benim halbuki. Ama ben kimim, ben şey...

Şimdi de tutmuş kolkola yatıyorsunuz babba ile Kurabiye. Ben mi ben işte getir götürcüyüm, boşları alıcı, doluları koyucu... Gaz çıkarıcı, alt temizleyici, pış pışcı, yemekçi, ha bi de oyun kurucu...

Öptüm "babba" diyen dudak kenarlarını...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder