27 Aralık 2015 Pazar

Artı yüzkırkdördüncü gün

Olay bugünün olayı değil, ancak haftasonunu toplu geçeceğim senin için, yani sırf senin cici hatrın için. Benim hem küçük hem büyük adımlarım, senin de yolunu aydınlatsın diye, yani sırf ondan işte.

Neyse, lafı gevelemeyelim. Dün benim izin günümdü, bir süredir pek iyi de değilim zaten, dedim Eminönü iyi gelir bana, sattım seni babana, bana müsaade dedim, o da kırmadı beni sağolsun. Hesapta Eminönü'ye gideceğim, o da bana iyi gelecek. Öte beri alacağım, esnafla konuşacağım, belki vapura bineceğim, her şey  on numara olacak. Kolay mı, tam bir yılın hesabını bir günde düzeceğim, her şeyi iyi edecek oralar.

N'oldu sonra, canım şehrimin toplu taşıma aracı Üsküdar'da durdu. Ben de cici bir teyzenin çok cici çorapları çok cici oğluna buradan aldığını hatırladım. Dedim kadın gün bugün, in burada bul tükkanı, al oğluna o çorapları. Çorap dediysek, çarıkmış aslında onlar, bebek çarığı. Hikayenin geri kalan kısmında öğrendim adını. İndim uzatmayalım çarıkları bulmak için. ama anımsamıyorum tükkan adı nedir, nerdedir. Ama öyle bir ruh halimdeyim ki, kaybolmuşum Kurabiye. Neyi aradığımı yani derdimin ne olduğunu tam olarak bilmediğim için, n'apmam gerektiğini de bilmiyorum. Vidi vidi kendimle konuşup duruyorum yol boyu, neyin var senin, ne istiyorsun, n'apmak istiyorsun, nereye varmak istiyorsun deyip duruyorum. Olay Üsküdar'dan falan çoktan çıkmış yani hayat memat meselesine dönmüş. Ama dur sabret, cuk diye bağlayacağım o çarıklara.

İndim Üsküdar'da, dedim git bul şu çorapları, bu eylemin sana da Kurabiye'ye de iyi gelecek, çocuğun ayakları evin içinde pabuç giyip terlemekten kurtulacak, sen de bir işe yaradığını hissedeceksin. Öyle ki tükkanın adını bile hatırlamıyorum, sadece cici teyzenin tonlamasını hatırlıyorum, ki o da su altında "ba li na ca" konuşmaya çalışan balık Nemo'nun -çok tatlı bir çizgi filmdir, büyü birlikte izleyelim yeniden, hem Susam Sokağı yeniden başlıyormuş biliyor musun, bilmiyor musun, bileceksin annecim, öğreteceğim sana, ki zaten Kurabiye Canavarı lakaplı karakterle kuzen bile sayılırsınız, o da parçalayıp atıyor kurabiyeleri, senin havuç ve galetalara yaptığın gibi- sesi gibi duyuyorum onu.

Neyse yine dağıldım her zamanki gibi, ne diyordum indim çoraplar için. Ve yürümeye başladım, düşün kadın dedim, hisset, konsantre ol, duy dedim, bulacaksın biliyorum, dedim. Ve ne oldu biliyor musun Kurabiye, o hiç bilmediğim ve hatta daha önce hiç oralarında gezinmediğim Üsküdar'da, çarıkçı dükkanı hiç ama hiç hatalı yola sapmadan buldum, kocamandı önümde birkaç sağ ve sola döndükten sonra. İçimden bir ses şimdi sola dön ve orada göreceksin demeden birkaç saniye önce. Ve tükkan adını gördüğümde, o su altından boğuk boğuk gelen cici teyze tonlaması düzeliverdi aniden, ahanda bunu diyordu kızcağız bana, dedim

Bu ne mi dedi, gösterdi, öğretti bana, dedi ki annecim; ne aradığını bilmezsen asla bulamazsın, ve aksine ne aradığını bilirsen, gerçekten bilirsen illa ki bulursun onu, görünür apaçık gözünün önüne, dedi. Ve sen abuş kadın, ne aradığını, asıl derdinin ve asıl istediğinin ne olduğunu tam olarak bilemediğin, kendini duyamadığın için bilemiyorsun, göremiyorsun, duyamıyorsun dedi. Kendini dinlemesini bil, dedi. Bil ki o zaman açılacak önünde tüm yollar, çözülecek tüm gizler, dedi. Çorap dedin, al sana çorap dedi. Ya bak çoraptan nerelere geldi, bunlar mı ne, bunlar hep hayat dersi.

Annen, çok renkli senin. henüz yarım yamalak olabilir, ama renkli mi renkli. Sen daha güzel ol benden, daha akıllı, daha kararlı, daha güçlü, daha kalabalık ol.

Öptüm seni çoraplarının ucundan...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder