16 Kasım 2015 Pazartesi

Artıyüzdördüncü gün

Yaşını devireli yüz gün olmuş bile. Günler, saçlarımın beyazlamasını haklı çıkarır bir hızda ilerliyor demek ki.

Bugünkü yazı birazcık duygulandırabilir beni, o kadar ki, bu yazacaklarımı sabahın köründe işe giderken serviste azıcık düşünüp, daha yazmadan yazmış gibi hissedip, camdan dışarı bakar gibi yapıp kızaran gözlerimi silmiş olabilirim. Şimdi daha iyiyim, akşamın bir vakti olmuş, saçma bir iş gününü daha geride bırakmış, ayakta duruşuna şahit olmuş, kemirdiğin havuç ve ittirmek istediğin filden güç almış ve üzerine de bir pembe, bir beyaz bir de kırmızı şarap kadehi devirmiş haldeyim. Üzerine, dün aldığımız Nutella'nın da dibini kazıdığımı eklersek daha iyi bir ruh halinde olduğumu, en azından daha karışık bir halde olduğumu söyleyebiliriz herhalde.

Cuma günü küçük bir operasyon geçireceksin. Prematüre doğumuna bağlı olarak, inmesi gereken yere ulaşamamış yumurtalıklarını indirecek doktor amca, her şey yolunda giderse sünnet de olacaksın arada. Ananen, deden ve dayın seni ve bizi görmeye, sarmaya geliyorlar. Bu gelişler, bir de senin eve çıkışında olmuştu. Garip şekilde o günleri, zamanları hatırlattı tüm olan bitenler. Sen şu an bu satırları okuyamadığın gibi, birkaç gün içinde olacakları da bilmiyorsun henüz. Bir kere en başında kan alacaklar yine tahlil için, ortalığı yine birbirine katacaksın, görenler şaşacak, içleri ezilecek çığlıklarından. Sonrası, sonrasını pek detaylı düşünmek istemiyorum. Olsun bitsin, sağ salim çık yine buralarda koştur kendine göre, tuhaf seslerle şarkılar mırıldan istiyorum. Her şey şimdiki gibi, yani eskisi gibi olsun istiyorum bir an önce.

Bir bu, bir de TSH değerlerindeki dengesizlik, erken doğumundan sana kalan nazarlıklar. Senin erken doğumun, benim seni erken doğurma suçluluğumla kesişiyor hep. Bu yük bana yeter mi bir ömür boyu, sen, sen hiç suçlamıyorsun beni. Kan aldırdığımız günlerde bile, hemşireye basmışken çığlığı, sen kendini yırtarken kolundan ve kafandan seni o sedyeye yapıştıran ben değilmişim gibi, sen hiç suçlamıyorsun beni. Gitti değil mi o kadın diyorsun ardından bakıp hemşirenin, kovaladık dimi seninle onu, diyorsun. Aynı şey yemek yemediğinde, o yemeği benim üzerime boca ettiğinde ben bir an için sana basbas bağırdığımda, sen dudaklarını büzdürüp içli ağladığında, ben "yok bir şey şaka yaptım" deyip seni öptüğümde hemen gülümsediğinde de oluyor. Sen hiç bilenmiyorsun bana, benden bilmiyorsun hiçbir olan biteni. Ama senin bu yerden bitme yüceliğin, bazen daha çok dokunuyor bana. Ben seni adam gibi tutabilseydim içimde, anne adaylarının çoğu gibi kıçımı kırıp otursaydım, oraya buraya gitmeseydim, evde düzenlenmemiş dolap, atılmamış ıvır vızır bırakmış olsaydım, bunlar belki de gelmeyecekti başına.

İnsanlardan dua dilenmeyecektim yoğun bakım günlerinde olduğu gibi, herkesin duasını bu kadar istemeyecektim. Dua etmek, çaresizlikten mi, korkudan mı yoksa inançtan mı doluyor içimize, bilmiyorum. Ama dua almak istiyorum sana, hayırlısıyla atlat diye hepsini. Benden çok yaşamanı diliyorum, sağlıkla, huzurla ve uzun.

Hayatı güzelleştiren adam, yolun açık, uykuların derin, ayakların hep sen kokulu olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder